Hallacı Mansur’u idama götüren "Enel Hak" kelimeleri olmuştur. Tercüme olarak "Ben Hakk'ım" manasına gelen bu iki kelime, Hallacı Mansur’un işkence ile idam edilmesine sebep olmuştur. Kulaklara, Mansur’un bu sözleri şirk gibi gelse de anlatmak istediği, Allah’ta eriyip yok olmaktır. Hallacı Mansur, belki de Allah’a ulaştığını, O'na yakın olduğunu bir gönül sarhoşluğu içerisinde sarf etti. Yoksa bu sözlerin gerçek manası ile şirk olduğunu herkes gibi O da biliyordu. Bu sözlerle Mansur’un aşıklık mertebesinde nerelere geldiği tüm açıklığı ile anlaşılmaktadır. Zaten aşkın tabiatında iki olanın birleşerek tek vücut haline gelmesi vardır.
Aşk ikiyken bir olmaktır
Gerek mecazi aşk olsun, gerekse ilahi aşk olsun değişmez kural, "yok olmak"tır. Mansur örneğinde olduğu gibi aşık olduğunu iddia eden kişi, yok olmadıkça aşkın sırrına asla eremez. Günümüzde aşıklık iddiasında bulunanların, aşk değil bir heves yaşadıkları aşikardır. Aşkın tamamlanması için hem bedenin hem ruhun birbirine bağlanması gerekmektedir. Sadece surete duyulan ilgiyi aşk değil, heves olarak tanımlamak daha uygun olacaktır. Çünkü ölümsüz aşkı bulduğunu iddia edenlerin, bir müddet sonra birbirlerine düşman olabilecek seviyeye gelen durumları bizi doğrulamaktadır. İlk önce surette başlayan ilginin ve sevginin sirette de buluşması ile aşk olayı ortaya çıkar. Günümüzde bir çok şeyin anlamını yitirdiği gibi aşkın da anlamını yitirdiği gayet belirgindir. Her önüne gelenin aşıklık iddiasında bulunması, aşkın artık bilinmediğini ve yaşanmaktan uzak kaldığını bize göstermektedir. Bundan sonra görünen o ki; Leyla ile Mecnun'un,Yusuf ile Züleyha’nın yaşanmış aşklarının yerine, sadece romanlarda kurgulanan aşkları okumakla yetineceğiz .
Vuslat aşkın önündeki en büyük engel
Belki de günümüzde aşka erişmenin zorlaşması, sevgiliye ulaşmanın kolay olması ile izah edilebilir. Firkat acısı ile yanmayan bir yüreğin aşka ulaşması nasıl mümkün olabilir ki? Eski zaman aşıkları beyitlerinde sürekli olarak vuslatı arzulasalar da, bu onların esasında çok da istedikleri bir durum değildir. Çünkü firkat zamanlarında aşık maşukunu hayallerinde farklılaştırır, erişilmez bir konuma koyar. Kavuşma anı ile bu tılsım bozulacağından, aşkın lezzetinden mahrum kalacaklarından, yaşama gayelerinin kaybolacağından endişe ederler.
Mecnun'un gerçek aşkı bulması
Aşkın bir lezzeti vardır. Bu bedeni ve ruhu yakan lezzet, aşığın yaşam kaynağıdır. Aşkın bedeni ve ruhu yakıcı bu lezzetinden bir kere tadan, bir daha mahrum kalmak istemez. Öyle ki; Mecnun'u şifa bulsun diye Hacc'a götürdüklerinde, Allah’tan aşkını arıtmasını, her zaman aşk ile yaşatmasını istemiştir. Mecnun'un bu duası ile, yaşadığı durumdan memnun olduğu ve yaşadığı cefalardan şikayetçi olmadığı anlaşılmaktadır. Hatta daha fazla aşk isteyerek, bir nevi yaşadığı acılardan, hor görülmelerden rahatsızlık duymadığı sonucuna da varılabilir. Mecnun, Leyla’ya duyduğu aşkı, İlahi aşka erişerek nihayetlendirebilmiş; çektiği acıların ve sabrının mükafatını alabilmiştir.
Yunus Emre’nin şu dizeleri aşkı ve aşığın yaşadığı ruh halini bizlere özetlemektedir.
Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk
Mustafa Atak
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre