Dipteyim diye düşündü Serkan, loş ışıktaki sigara dumanının dans edişini izlerken. O kadar dipteyim ki ayaklarımın altındaki soğuk toprağı hissedebiliyorum. O kadar dipteyim ki burası kapkaranlık. Işık için yükselmem gerek ama ne kanatlarım var ne de bir merdivenim. Çölde suyun hayalini gören insanlar gibi ışığın serabını görüyorum.
Sonra birden ayağım bir taşa çarpıyor ve yere çakılıyorum. Hayali ışığımda kayboluyor. Madem yükselemiyorum yürüyerek bir çıkış yolu bulayım diye düşünüyorum. Ayağımın altındaki toprak soğuk. Burası çok soğuk. Yürümeye başlıyorum sonra. Ellerimle duvarlara dokunarak buluyorum yolumu. Burası çok karanlık. Saatlerce yürüyorum ama yok, bir labirent burası.
Derken ayağımın altında bir şeyin kırıldığını duyuyorum. Eğilip alıyorum o şeyi ve dokunarak onun bir tahta olduğunu fark ediyorum. Tahta, cılız bir sopa. Önce bununla ne yapacağımı bilemiyorum. Ama sonra farkına varıyorum ki; güneşe ulaşamıyorsam kendi ateşimi yakarım.
Eğiliyorum ve çomağı iki avucumun arasına alıp yere doğru döndürerek hafifçe itiyorum, filmlerdeki gibi. Ama olmuyor, ateş bir türlü yanmıyor. Dibine üflüyorum, biraz yürüyüp başka yerlerde deniyorum ama nafile. Sinirlenip sopayı fırlatıyorum rastgele bir yere ve su sesi geliyor.
Hemen sopayı fırlattığım yöne doğru koşuyorum ve suyu buluyorum. Şimdiye kadar susadığımı hiç fark etmemiştim. Kana kana içiyorum sudan. Tadı iğrenç. Muhtemelen çamurlu sudur diye düşünüyorum, belki de daha kötüsü; bir hayvanın sidiği. Kusmaya başlıyorum sonra, içtiğim o iğrenç şeyin hepsini çıkarıyorum. Kusmayla vücudum iyice güçsüzleşiyor.
Yürüyemiyorum. Burası çok karanlık, çok soğuk, çok pis ve ben burada çok yalnızım. Çöküyorum olduğum yere, halime ağlamaya çalışıyorum ama olmuyor. Küfrediyorum kendimce; kendime ve beni tanıyan herkese ve bu yere ve akmayan gözyaşlarıma. Hepsine küfrediyorum. Çok üşüyorum. Çok ölüyorum.
Uzanıyorum olduğum yere. Kolumu bir yastık gibi kafamın altına koyuyorum. Gözlerimin kapalı olup olmadığından emin değilim. Burası çok karanlık ve ben çok ölüyorum. Uyumaya çalışıyorum, bir daha hiç uyanamayacağımı bilerek. Burası çok karanlık, çok soğuk, çok pis ve ben çok yalnızım ve ben çok ölüyorum.
Yazarın Notu: Aslında şu an yavaş yavaş yazdığım bir romanın ikinci kısmı ama daha çok bir hikaye niteliğinde. Keyifli okumalar, yorumlarınızı bekliyorum.
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre