Tükenmek… Ümitlerinden ve umutlarından vazgeçmek. Verdiğin tüm sözleri arkanda bırakarak karanlığa yürümek. Ateşin en alevlendiği yerde acı çekmek. Çevrendeki yüzlere ve gözlere tahammül edememek. Tüm sevdiklerinden uzaklaşarak, derince susmak. Yaptığın her şeyden pişman olmak ama, zamanı geri döndürememek. İşte en acısı bunlar. Hayatındaki tüm yanlışlar. Doğrularının, tüm yanlışlar tarafından yok edilmesi ve geçmişe bir ölü gibi gömülmesi.
Kafandaki binbir sorunun cevapsız kalması. Bazı şeyleri düşündükçe kafanda bombaların ard arda patlaması. Sanki yaşadıklarınla birlikte kendinin ve geçmişinin yok olması. Eksildikçe kendini tamamlama çabası ama, her defasında hayattan aynı heceyi duyması. 'Ex' dünyadan eksilme etiketin. Bu da sanki senin talihin. Vazgeçmekten de vazgeçmiş gibisin. Hesaplarında yok sanki. Tam anlamıyla ölüme hazır birisin.
Sanırım heceler, kelimeler, cümleler fazlasıyla keskin. Bir bıçak ya da bumerang gibi. Kimi zaman canını yakıyor, kimi zaman da attığında mutlaka sana geri dönüyor. İyi ya da kötü, yaptığın hiçbir şey karşılıksız kalmıyor.
Ama böyle düşünemiyorsun bu fani dünyada. Her şeyinle ahirete gittiğinde yüzleşebiliyorsun. Onları daha yakından görerek keşke diyebiliyorsun. Ama ‘keşke’ler bir akrep gibidir. Bu akrepler seni yakmasın, yaralamasın her yanını. Üzerinden çıkartılmayacak günah lekeleri bırakmasın. Seni nefes nefese bir sorguya bırakmasın. Arkanda bıraktığın dirilerin de canını yakmasın.
Ana rahminden ölüp dünyaya doğduğun günü hatırlar mısın? Ne kadar da mutluluk ve huzur içindesin. Bu gününden hiç pişman olabilir misin? O halde dünyadan ölüp de ahirete de doğunca pişman olmamalısın. Aynı diğer günündeki gibi mutluluk ve huzur içerisinde öbür dünyaya açmalısın gözlerini. Bu yüzden gözlerini bu dünyada aç ki ahirete mutlu gözlerle bakabilesin.
Her defasında gündelik telaşların ılıklığına sarılarak kaçma ölümün kışından. Ne kadar kaçarsan o kadar daralır kaçış alanın ve sonunda seni kendi içinde boğuverir. Lakin, umut ve ümit dolu olursan, susmaktan vazgeçersen tesellini bulabilirsin. Gözlerini kapar, yüreğinin fısıltılarına açarsan kulaklarını ve gölün titreyen yüzünü şefkatle okşarsan, üşümeyi de göze alırsan pişman olmazsın. Perde kapanınca bir dolunay fısıltısına dilenci olmazsın.
Ölümle barışmalı, küs kalmamalısın. Çünkü ne zaman ve nerede nasıl geleceği belli olmayabilir. Eğer barışsan ılık bir rüzgarın şefkati gibi yatırır yüzünü. Başını bir yağmur gibi sokar bulutlara. Sen uzaklardan hep aynı sesi duyarsın. "Kim bilir, kimin nesi, nasıl öldü?" demeye kalmadan kaybolur. Ses kaybolunca o sorular da kaybolur her defasında. Ve yok olur…
"Ey kör anla bu yer bu gök boş, bırak onu bunu gönlünü hoş tut. Şu durmadan dağılan alemde, hepsi bir nefestir gerisi boştur." der birileri ve tam da bu kıyıda ölümün gölgesinin değdiği dönemlerin uçarı sözleri olarak kalır.
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre