Bir Adım Sonra Karanlık !

Gönlümü ilk kez kaptırdığımda on sekiz yaşındaydım. Nasıl yapacağımı bilmiyordum, ne yapılması gerektiğini ve nasıl davranırsam ona layık olurdum, bilmiyordum!

İlk önce ellerini tuttum, bembeyaz ve temiz bir kalpti o!  Yavaşça yaklaştım. Önce onu elime aldım, ismi ''kalem''di. Usulca fısıldadı bana parmaklarımın arasından. Çoğu zaman bir dildeki bin kelamdan daha kuvvetliydi sıkıştığı yerde, kırılırdı ama yeniden doğardı.

Bembeyaz ve tertemiz kalpli bir sevdası vardı; ''kağıt''! Onların dünyasında herşey saf ve duruydu. Çoğu zaman dibini göremediğimiz bir denize dalıyorsak da, kalem hep en doğruyu yansıtırdı kağıda. İşte o zamanlar nasıl davranmam gerekir bilmiyor iken, çırak edasıyla tuttum belinden ve akıyordu beynim kağıda sanki...

Kimse inanmıyordu eserlerimin olabileceğine, birini bu kadar çok ve çabuk değiştirebileceğine. Kimse seni sen olarak görmüyor; aksine alay konusu olabiliyordun şiir yazıyorsun diye. Oysa tüm ruhsal çöküntüde sarıldıkları şey bir iki güzel sözdü onların gözünde. Oysa ki şiirin bir adım sonrası karanlık, ilk cümleden sonra hiç tanımadığın içindeki o seni keşfettirir sana...

Ben bir adım atmıştım o gün, nasıl yürüyeceğimi ya da koşarsam takılabileceğimi hiç düşünmemiştim. Okurken yazılan iki mısralık bir şiiri bile, şiir değil edasıyla okuyanlar, içindeki duyguyu düşünmeden yorumluyorlardı. Oysa ki karanlık bir odada gözbebeklerin büyümüşken aşık olduğun bir duyguyu anlatırsın onlara. Anlamaz kimse!

Bu yüzden gönlümü kaptırdığımda on sekiz yaşımdaydım. Ve bir adım sonramdaki karanlıkta içimdeki o aydınlığı buldum. Umarım duygularınıza kavuşursunuz çünkü, onlarsız geçen bir ömrü farkında olmadan yaşıyorsunuz. Bir çiçek bile anlamlanıyor gözünde; duygu varsa eğer. Kendini sevme seanslarına başlamazsan, başlangıcı olmayan bir sonu yazarsın her seferinde kendine...

Esenle kalın...

 

Beyzade