Pasajları düşünün. Boğuk, basık ve güneş ışığı girmeyen karanlık alanlardır. Bir şey almanız gerekmese belki aylarca hatta yıllarca girmezsiniz. Ama ille de girmenizi gerektirecek bir sebep çıkar.
Şanslıysanız ya da kıdemli bir müşteri gibi pasaja çok hakimseniz, hemen alacağınızı alır ve çıkar gidersiniz.
Her zaman o kadar şanslı olunmaz işte… Vitrinlere bakmaya bir başladın mı kapılırsın bazen büyüsüne… O sevmediğin kaçmak için fırsat kolladığın pasaj bir anda güzel görünmeye başlar. Gezdikçe gezersin.
-Alt katta ne vardı?
-Ay üst kata bakmadan da çıkmayayım.
-Aslında bizim terziye de ne zamandır uğramıyordum. Bir çayını içeyim. Hatta şu istediğim elbise için konuşsam mı?
Bir kaptırdın mı, çıkamazsın o pasajdan…
Tıpkı mutsuzluk gibi… bir anlık can sıkıcı olayla başlar, ardında ‘Daha önce de, zaten…’ ile devam eder alt katlara indirir ve yavaş yavaş katlarda gezdirir seni…
İçine çektikçe çeker, uğramadığın anılara daldırır, vakti, anı unutturur…
Herkes için böyle değildir tabi…
Kimi, pasajdaki esnafın her sabah girdiği gibi mutsuzluğa ya da mutsuzluk olan ortama girer, gününü güzel geçirir ve çıkar…
Bunu kolaylıkla tekrar tekrar yapabilir ve o duyguya hiç kapılmadan aksi gibi çok da mutlu olarak yaşar…
Kimisi de adet edinir, bağımlılık yaratır. Alışır zamanla sürekli gidip gelmeye ve normal gelmeye başlar tüm gri duygular. İşte o zaman kapılmıştır o büyüye.
Mutsuzluğun büyüsüne herkes en az bir belki tonlarca kez kapılır. Belki sırf meraktan kendince dalar gider, belki de çok geçerli sebepleri olur…
Kim bilir belki de arada lazımdır bile…
Önemli olan er ya da geç ya pasajın esnafı ya da kıdemli müşterisi olabilmek!
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre