İki kardeş yan yana bahçelerde birbirine tıpatıp benzeyen aynı özelliklere sahip iki ev yaparlar.
Birbirlerini çok severler ve her işlerini birlikte yapmaya gayret ederler.
Evlerin arasından bir de küçük ırmak geçmektedir.
Çoğunlukla çoluk çocuk iki aile bu ırmağın kıyısındaki ağacın altında toplanır hafta sonları piknik yaparlar ve tüm haftanın yorgunluğunu birlikte çıkarmaya çalışırlar…Bir gün, hani o günlerden bir gün…
Ne olduysa olmuş ve büyük kardeşle küçük kardeş incir çekirdeğini doldurmayacak bir mesele yüzünden tartışmışlar. Birbirlerine küsmüşler ve artık ırmağın kıyısındaki ağacın altında buluşmaz, hafta sonları da dahil olmak üzere günlerini birlikte geçirmez olmuşlar.
Irmağın üstüne birlikte yaptıkları köprüyü bir gece küçük kardeş büyük bir öfkeyle yıkıp yok etmiş ve artık aradaki mesafe böylece daha da büyümüş.
Bir hafta sonu büyük kardeş öfke, üzüntü ve sıkıntı ile pencereden ırmağın kenarındaki ağacı seyrederken kapısı çalmış.
Açtığında karşısında elinde alet çantası ile bir ihtiyarın durduğunu görmüş.
“Buyurun ne istemiştiniz?” diye sormuş. İhtiyar “Efendim ben dülgerim. Yani anlayacağınız marangoz. Elimden her iş gelir. Eğer evinizde tamir edilecek, yapılacak bir yer varsa çok ucuz fiyata, hatta karın tokluğuna tamir edebilirim” demiş.
Genç adam biraz düşünmüş ve “Gel benimle” deyip ihtiyarı alıp evin arkasındaki depoya götürmüş. Depoda üst üste yığılmış keresteleri göstermiş. “Bak ihtiyar, bu keresteleri görüyorsun. Bu kerestelerle evin yan tarafındaki ırmağın kenarında, karşı evi kapatacak bir şekilde tahtadan bir perde yapmanı istiyorum. Yüksek olsun ki ben pencereden her baktığımda o evi görmeyeyim. Ben şimdi şehre iniyorum. Akşama gelince seninle hesabımızı görürüz.” demiş ve adam şehre inmiş. ihtiyar da çalışmaya başlamış…
Nihayet akşam geç vakit evin sahibi dönmüş şehirden.
İhtiyar ne yaptı diye düşünerek evin ırmağa bakan tarafına doğru yürümüş.
Birde ne görsün. Irmağın üstünde eskisinden çok daha güzel ve alımlı bir köprü.
Köprünün bir ucunda işini bitirmiş takımlarını toplayan ihtiyar, diğer tarafında ise gözyaşları içinde küçük kardeşi durmuyor mu…
Küçük kardeş ağabeyini görünce hıçkırıklar içinde kollarını açıp koşmaya ve
“Özür diliyorum abi, senden çok özür diliyorum. İnat ettim ve hakkım olmadığı halde bizi birbirimize bağlayan köprüyü yıkıp yok ettim ama sen her zaman olduğu gibi büyüklüğünü gösterdin ve yine bu köprüyü yaptırdın beni affedebilecek misin” diyerek boynuna sarılmış. Ağabey olanlardan habersiz, şaşkın ama durumdan ziyadesi ile mutlu kardeşini kucaklamış…
Az sonra olayın tüm detaylarını düşününce gerçeği görüvermiş.
Hemen telaşla ihtiyar dülgere dönmüş ve
“Ey ihtiyar.. Sen erdemli ve olgun bir bilgesin. Lütfen burada kal. Ömrünün sonuna kadar misafirimiz ol ve bizimle birlikte yaşa, bilgin ve erdeminle bizim de yüreğimizi aydınlat” diye içten bir teklifte bulunmuş.
Ancak ihtiyar dülger zamanın kırıştırdığı yüzünde beliren tatlı bir tebessümle
“İsterdim evlat ama yapmam gereken daha çok köprü var”
deyip ağır adımlarla yürüyüp kaybolmuş...
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre