Saat Zamanı on geçiyor...
Koşmaktan yorulmuş ayaklarım, sırtımdan kuyruk sokumuma kadar inen ter sızıntısı, yüreğim dövülmüş demir yığını...
Kor, yanık ve kızgın...
Zamanın geçtiğini farkediyorum aslında, durup dinlenecek vakit yok biliyorum. Ama yoruldum, bilirsin yorulan insanlar dinlenmeli, yüzüm kirli, dudaklarım çatlak ve suya hasret can parçalarım...
Koşuyorum...
Saat Zaman Hayata yarım...
Saatlerin benimle alıp veremedikleri nedir bilmem. Derman kelimesine bir aktarda da rastladım, bir eczanede de ama yok. Bunun bir dermanı yok. Zaman dar biliyorum. Elimde bir rüzgârgülü, hayat ve onun uzun ve sessiz çığlığı, büyülü...
Koşuyorum...
Saat Hayata yirmi var...
Ekmeksiz kalmış aç bir bünye, sabaha nafile oruç niyetiyle çıkmaya doğru aklım, gönlüm anlamsız kelimelerle dolu... Yüreğim camdan, koşar adım yollara döktüğüm kırıkları ve onları ezen ardımdakilerin adımları... Zaman dar evet anlıyorum...
Koşuyorum...
Saat Hayata çeyrek kala...
Ard arda bıraktığım can parçacıklarım, sırtımda geçmişimin heybesi.
Umutsuzca fırlattığım yaşlı bakışlarım...
Zaman azaldı biliyorum... Başımı kaldırıp gözlerimi gökyüzüne dikmeye halim yok, içim bir inşaat işçisi kadar yorgun ve tozlu. Düşüncelerimin arasında sırat köprüsü ortasında ben yani cehennem. Oysa küçük bir çocukken ne kadar severdim gülmeyi, eğlenmeyi, oyun oynamayı. Şimdi paramparça ömrüm ellerimde. Mücadele yeteneği kazanıyor insan yaş ilerledikçe. Farkındayım çok şey kaybettim. Her defasında hayat deyip geçtim çünkü düşersem kalkamazdım. İnsanları biliyorsun, görmezden gelirlerdi beni. O yüzden tökezlemeden devam etmeliydim. Şimdi vakit az saatler geçiyor, alınan nefes sayısı azalıyor ve dünya kim giderse gitsin dönmeye devam ediyor.
Hayatın gerçekten kısa olduğunu hatırlatıyor yeryüzü, dünya ayaklarımın altında toz duman. Kimi kırdıysam özrümü içimden diledim. Hangi zevk uğruna attıysam adımlarımı şimdi tek tek geri çekmeye çalışıyorum. Güven kazanmak çok zordur, oysa kaybetmesinin bu kadar kolay olması gülünç bir durum. Gerçekleri herkes gibi bende görebiliyorum. İnsanlar kayıtsız şartsız güvenebilecek birilerini arıyordu aslında. Çünkü o kadar arkasından bıçaklanmış ki insanoğlu benim yalnız olmam çok doğaldı. Sokaklarda insanlar vuruluyor, dayak yiyor ancak hiç kimse müdahale edemiyor neden?Çünkü kimse kimseye güvenmiyor. Anladım. Vakit azaldı görüyorum.
Koşuyorum...
Saat Hayat...
Kolay değil tabi öyle toparlanmak, zaman geçmeli demiştin. Bak saat-ı hayat...
Kaldığı yerden devam etmeli insan, bir kişi sadece bir tek kişi olsaydı güven veren belki yaşanabilecek kadar güzel olurdu bu sokaklar. Kaybettiğimiz şeyleri arıyoruz şimdi. Güvenleri, aşkları, insanları bilmiyorum bu zamanda ne kadar başarabiliriz bunu ama insan hayatı boyunca birşeyleri dener, belki yanılır sonunda belkide mutlu olur. Arıyoruz, çünkü insan yeni kazandıklarıyla değil önceden kaybettikleriyle daha mutluydu. Denedik belki tökezledik ama vazgeçmedik.
Aslında hepimiz biliyoruz neden bu hale geldiğimizi, neden birbirimize artık güvenmediğimizi de hiçbirimiz bunun cevabını verebilecek kadar cesur değiliz. Zaman bizi korkak, güvensiz ve geçmişe muhtaç bıraktı. O yüzdendir ki insanlar hep güler, çünkü ağlamaları da kaybettikleriyle birlikte geçmiştedir.
Saat-ı hayat. Müşkül-ü zamanla eş anlamlıdır aslında. Çözülmesi zor, ama sabretmeli insan bazen. Belki o zaman birşeyleri geri getirebilir, bu çok zor olsa bile...
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Kalemine sağlık..
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre