Son Dans

Derler ki en adil senmişsin ölüm? Yalan! Öyle olsan, birine erken birine geç gelmezdin. Öyle olsan, birini fidanken, birini tohumda almazdın!

Yaradan adını hayat koymuş, o yolda yürüyorum şimdi her günki gibi. Aklımda sen yoksun. Bir fren sesiyle ürperişimi ya da bir kavgaya denk gelişimi veyahut kendi hayatıma son verişimi zevkle izliyorsun bir yerlerden, biliyorum. Bu son olsun.

Ölüm, sen git şimdi? Kazara gözlerine baksam, en büyük, en dipsiz karanlığım oluyorsun.

Ölüm, şimdi ben seni nasıl anlatsam? Nasıl başlasam sana dair cümlelerime?  Hoş, nerenden baksam karanlıksın. Dokunmaya kalksam, düşüncesinde bile, boğar beni cehennem ağzın!  İçimdeki bu titreyen kaygı, o çığlıklar içindeki sessiz dokunuşun, her an daha da yaklaştırırken beni sana şu zaman denen şey, yok olsun istiyorum tarihler!

Of!  Ne nereden çıktı bu takvimler? Ya bu ellerimdeki kahverengi lekeler?  Beni ele veren bakışlarımdaki yorgun seneler?

Ölüm ben şimdi sana kendimi nasıl anlatsam? Nasıl başlasam bana dair cümlelerime ? Neremden tutsan  bin ah işitirsin. Nasıl bilmek istersen öyle bil!  Benim derdim kendime. Şimdi buradan, ergen yaşlarıma seslensem dönüp geriye. Ah! o gereksiz bunalımlar, gereksiz seni çağırışlarım? Büyümek için o sabırsız yarışlarım? Beğendiniz mi yaptığınızı?   Elimi uzatınca gökyüzüne dokunamıyorum artık?  Büyüdüm! Pamuk prensesin gerçek olduğu yalanmış üstelik? Ne oldu?

Sen ona bakma! O biçare insanoğlu!

Öyle vakur öyle ağır seyreyleme dünyayı. Bak, iki çocuk var koynumda diyorum? Alamazsın beni, henüz erken. Onları bana verdiyse, O en yüce aşk? Vazgeçemem en güzel günlerini görme hakkımdan. Sen git şimdi?

Bir kez olsun git unuttur kendini. Yok olsun istiyorum, seni bana yaklaştıran her şey! Duymayasım görmeyesim var seni. Ne kadar inançlı olsam da, hak olarak bilmeyesim var seni. Anla işte!

Sen hep aynı yerdesin ölüm, oysa ben sana hep erkenim.  Sırf geç gel diye sen, daha sıkı sarılıyorum hayata. Sırf yüzüme düşmesin diye gölgen, bin tane çare geçiriyorum aklımdan. Daha dikkatli yürüyorum, daha çok spor yapıyorum..Biri iltifat etse, çocuklar gibi seviniyorum üstelik. Senden kaçışlarım, iyi geliyor bana. Anla.

Birde en çok hayallerime söz geçiremiyorum ölüm. Onlar hiç bitmiyor. Sevgim hiç bitmiyor bu kahrolası hayata. Penceremi her açışımda, daha çok güneşli günler, daha çok sabahlar görmek istiyorum.

Seviyorum yağmuru da çamuru da. O çamurda debelenerek, gelecek güzel günlerin hayalini  kurmayı, hep seviyorum. Acaba on yıl sonra ne olacak demeyi seviyorum. Git! Git ki adım, yaşayamadı olmasın !

Biliyorum sen de haklısın? Nankör şu insanoğlu. Ne yaşasa yetmiyor, hayallerin ötesi yok değil mi?  Ama ben de haklıyım; beni her an koşuşturan, zamanı elimden çalan her kimse, neyse ona sor?

Derler ki, bu yaşadığımız rüya bir ölüm, aslında senmişsin hayat. Biz dünyaya ölüp sana doğuyormuşuz, her saat geçtiğinde. Bir hasret bir huzurmuş sana kavuşmak. Bir ışık, bir aydınlık, bir beden yüküymüş topu topu bu hayat!  Öyleyse yüzün neden bu kadar çirkin. Neden çığlık çığlığa bir sessizliği var gelişinin? Neden bu kadar ağıtlar yakar sana kavuşmak? Ya bu ellerim? Ya bu tenim, ya bu çok güzel bedenim..

‘Eninde sonunda’sın madem seni bekleyeceğim. Tutmasın ellerim. O  çok  sevdiklerimin sesi, cıvıldamasın kulaklarımda.  Gözlerim görmesin. Titrek dudaklarım gelmesin bir araya sen geldiğinde. Öyle geç gel ki, yaşadı yaşayacağı kadar densin. Sana dönen yüzüm hasretinden yansın. Gelişin yatağımda, düğün bayram olsun. Öyle gel...

Arzu Aytekin