İnsanlık Alacaklısı Gazze Çocukları..

Bizim de evlerimizin tepesine doğan sabahı ayrı, yüreği ayrı ısıtan güneşimiz vardı.

Hesapsız, kan sıçramamış gülüşlerimiz; gözlerimizin ışığını kandilleştiren umutlarımız.

Boğazımızdan geçen iki lokma aşımız, habersiz büyüttüğümüz yarınlarımız vardı.

Göğsüne dayandığımız analarımız, damağımızı ıslatan ana azığı sütümüz vardı.

Kararan gecelerde yıldızlı gökyüzümüz, ay dedemiz vardı.

Okulu yol tutan ayaklarımız,

Yazılmayı bekleyen defter yapraklarımız vardı bizim.

Ve her çocuk gibi bize de yakışan çocukluğumuz vardı bizim.

Vardı, vardı..

Kalabalıktı evimiz. Nenem, dedem, amcam, anam, atam ve 8 kardeşli bir ev. Bir gün olsun sere serpe uykuya uzanamadım. Beni iki büklüm kucaklayan yünden bir yatak. Dedemin Rabbe eğilen vücudunun duvara vuran gölgesinde, lambası sönen bir odada kapanırdı gözlerim.

Artık;

"Son uyanış."

Artık güneş daha bi kızıl.

Toprak daha bi kızıl.

Sanırsın ki öfkeli, ciğeri yanmış.

Nefretini kusmuş insanlığa.

Siyah ve gri boya kalemleriyle kah eğri kah doğru çizmeye çalıştığım füzeler artık bembeyaz yarınlarımın zeminine oturdu ve kaldı, hiç kimsenin silemeyeceği bir bulanıklıkla..

Yaşamın rengi kırmızı burada. Kan içmiş bir kırmızılıkta..

Nasıl dayansın kulak,

Yükselen ağıt,yükselen bomba seslerine?

Nasıl dayansın analar,

Kundaklı yavrularının kendi kollarındaki can verişlerine?

Nasıl dayansın arş,

Yüreklerin yangınına?

Ya gökyüzü ?

Ve toprak öyle istekli ki masum canları yüreğine basmaya.

Mürekkebi kurudu tüm yazgıların burada.

Boyunlar Rabbe dönük.

İnsanlığımız vardı bizim, insanlığı olmayanların sırtında kambur kalan

Varsın onlara kalsın göz yaşına bulanmış bir karış toprak

İmanımız var bizim, Rabbe yükselen ruhlarımız.

Ve..

Rabbimiz var bizim elbet hesap soracak!