Bilsen, seni ne çok özlüyorum çocukluğum; daha dün gibi hatırlıyorum seni, yıllar açsa da aramızdaki mesafeyi, hala seviyorum seni özlemeyi.
Meğer, yüzümdeki gülücükmüş hayat. O her şey mümkün diyen, biraz arsız bakışlarımmış. Yeni bir eşyanın sevinciyle uyuyan, tek derdi oyuncakları olan, annemin dizi dibiymiş hayat.
Şimdi ne yapsam, sen gibi olmuyor; rol yapsam, yalana yatsam, biliyorum ki bu çakal dünyanın içine, çoktan dâhil olmuşum. İyi haltmış (!) büyümek, ben de büyümüşüm.
Şimdi, başım ağrıyor, sanırım düşüncelerimin ağırlığından, sığmıyor beynimin içine. Hınca hınç dolan bir konferans salonu gibiyim. Hatta yürüdükçe, bir tokmak vuruşu gibi zonklayan beynim? İşte böyle ağrılarım var benim.
İlginç değil mi? Aynadaki mutlu görünen kadın, benim. Sadece yalana evrilmişim, evet, evet gerçekten bir hayli büyümüşüm.
Şimdi, şehrin haşmeti üstüme üstüme geliyor, Göğe köprü gibi gökdelenler, her yerde topuk sesleri, sudan ucuz gülüşmeler... Bu mahşeri kalabalık içimi kaldırıyor. Adım atsam, insanlar eziliyor. Atmasam, üzerime basıyorlar. Zorla günahkâr yapar bu şehir insanı. Al işte! Zorla biraz da çakal.
Bir de bana çocuk yanını kaybetme diyorlar? Hepsi yalan ! Çünkü bir hayli ağır gelir artık, tüm paklığıyla bize çocuklar. Bu şehir her şeye sağır, bu şehre müstahak, her türlü küfür ağızlar!
Ben, çocukken de severdim toprağın kokusunu. Hala çok severim. Her yağmur damlasının bir insan olduğunu düşünürdüm. Ne güzel “Arkası yarınlarımız” vardı bizim. Annem ne kadar gençti o zaman? Aslında sana düşman olmam lazım çocukluğum? Annemin gençliğini sen aldın! Şimdi toprak kokusunu neden çok sevdiğimi anladım? En sevdiklerimizi aldığı için öyle güzel kokarmış.
Bırak! Ben şimdi düşlerimi arayıp durayım, epey kirlenmiş. Hayal oyunlarımda yok artık, belkilere de inanmıyorum. Bir ihtimal, lunaparka gidip pamuk şekeri yediğim günlere de. Biri benim çocukluğumu mu çalmış?
Biliyorum ki artık, her şey mümkün değil. Oradan anladım.
En çokta kalabalık zamanlarda arıyorum seni. Aklım o eski sükutun peşinde.
Ve bir de, o mahalledeki sürekli birlikte oynadığımız çocuğun adı, ilk aşkmış. Taşınıp gittiklerinde, zehir gibi içime akan gözyaşı değilmiş. Birlikte gidişini izlediğim, hava kararıncaya kadar oynadığımız o sokağın, o mahallenin adı ise, başlı başına senmişsin çocukluğum, şimdi anlıyorum.
Aman giderse gitsin diyorum şimdiki aklımla. Yüreğimin en güzel hali, zaten sende kalmış. Bir tek hatıralar senden bana ; iyiki , doya doya kanatmışım dizlemi o mahalle arasında. Şimdi öyle bir mahalle zaten yok. Çünkü oraya medeniyet (!) gelmiş.
İyi ki ağlamışım o eski bez bebekler için. Bir maraton koşucusu olmuşum annemin terlik mesafesinde. İyi ki tırmanmışım kiraz ağaçlarına, erik ağaçlarını taşlamışım mahallenin delisi gibi. Kedilerim köpeklerim.. ne güzel arkadaşlarım varmış. Yanaklarım al al olmuş, göğe komşu topraklarda doğmuşum. Çamurlara, kirli topraklara bulanmış ellerim ellerim. İyi ki..
Arzu Aytekin
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Bu arada tüm yazılardaki görsellerin uyumu harika. Ekleyenin ellerine sağlık. Bu yazıdaki küçük kızın, biraz arsız şirin gülümsemesini görünce güldüm. Tamda anlatılan çocuk:))
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre