Yüce mevlanın her topluluğa (ırk, taife v.s. ) peygamber gönderdiği gibi Türklere de elbet bir peygamber göndermiştir. Ancak bir önceki yazımız olan "Medeniyet Mi, Mağaraya Niyet Mi?"de anlattığımız gibi çeşitli sebepler yüzünden izine rastlanamamıştır. Gönderilen peygamber sayısı meçhuldür. Bildiğiniz üzere sadece Yahudi kavmine bile 8-10 peygamber gönderilmiştir. Şu sıralar internette ve sair yerlerde Türk peygamberle ilgili türlü türlü efsaneler yazılıp çizilmektedir. Bu konu hakkında benim de bir yorum yapmam gerektiği zannına kapıldım; kusurlarım olursa şimdiden affola.
Kuran-ı Kerim'de ismi geçen peygamberler haricinde belli sayıda Salih ve Veli adları da geçmektedir. Bunlardan birisi de pek tabii Zülkarneyn'dir. Zülkarneyn kelime manasına baktığımızda burada “Zül” bir iyelik ekidir. “Sahibi” anlamını vermektedir. Karn, boynuz; Karneyn ise, çift boynuz demektir. Buna göre Zülkarneyn, “Çift boynuz sahibi” anlamına gelmektedir.
Bu boynuz, zaman gezmenliğinde kullanılan karadelik türünü ifade eder. Bazen iki karadelik bir çift boynuz oluşturacak biçim alırlar. Bu iki boynuzun uçları birbirine oldukça yakındır. (25 İnc) Aradaki kirişten zaman sıçraması yapılmakta, zamanda ileri ve geri gidilmektedir. Her zaman gezmeni, geçmişte de gelecekte de bulunabildiği için, Hans tarafından “Çift Zamanlı” olarak adlandırılmaktadır. Dolayısı ile her çift zamanlı, aynı zamanda Zülkarneyn’dir. Biz ise o dönemin Zülkarneyn'nini bulmaya çalışacağız.
Yazılı tarihte ise çift boynuz kullanan iki büyük kumandan vardır. Bunlardan birisi Büyük İskender bir diğeri ise Bilge Kağan'dır.
Her ne kadar Fahrüddin Râzî tefsirinde Makedon İskender’in Zülkarneyn olduğunu söylemişse de; milattan takriben üç yüz sene önce yaşamış ve Aristo’dan ders almış olan Makedon İskender’in tarihî bilgiler açısından Zülkarneyn olamayacağında müfessirlerin çoğunluğu birleşmişlerdir. Bedîüzzaman (ra) da Zülkarneyn’in, Makedon İskender olmadığını kaydetmiştir.
Gelelim ikinci seçenek Bilge Kağan'a Orhun Abideleri'nde geçen;
Ben Türk Bilge Kağan; doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuya ordu sevk ettim. Bunca yerlere gittimTanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandırdım. Tanrı buyruğu olduğu için, Devletli olduğum için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip topladım.
Ey Türk Milleti; Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön!
Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı son millete gittim. Onların arasında hüküm verdim. Sonra dünyanın öbür ucuna, güneşin doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti boyunduruğum altına aldım. Birbirileriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla Tengri buyruğu olarak adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım…
Bu sözlerle Kuran-ı Kerim'de geçen Kehf Suresi arasındaki benzerliğe bir bakalım;
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Nihayet Batıya ulaştığında, güneşi adeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu. Orada yerli bir halk bulunuyordu. Biz: "Zülkarneyn!" dedik, "ister onlara azab edersin, ister güzel davranırsın."Kehf Suresi 86. Ayet
Güneşin doğduğu yere varınca onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasib etmediğimiz bir halk üzerine doğduğunu gördü.Kehf Suresi 90. Ayet
Bana kalırsa bu benzerlik tesadüfî olamaz. Zülkarneyn ile alakalı geçen efsanelerin tümünde ortak bir özellik olarak büyük bir orduya sahip olması, şanlı bir kumandan oluşu ve tüm dünyayı gezmesi ve Allah'ın izniyle gittiği yerlere iyilik ve adalet sağlaması başta gelir.
Başka bir tespitim ise Hz. Muhammet'in bazı hadisleridir;
Aziz ve celil olan Allah buyurur ki, benim bir ordum vardır, adını Türk koydum ve onları doğu ülkelerine yerleştirdim. Herhangi bir kavme öfkelendiğim zaman Türkleri onların başına musallat ederim.Türk dilini (mutlaka) öğreniniz. Zira mülk ve saltanat uzun zaman onların elinde kalacaktır.
ve en nihayetinde;
Sizler küçük çekik gözlü, kırmızı benizli, yatık burunlu, çehreleri sanki (örs üstünde döğülmüş ve ) üzeri derilerle kaplanmış (sağlam) kalkanlar gibi bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine sizler, kıldan çarık (ve çoraplar) giyen bir kavimle (Türk) çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.
Bu işaretler doğrultusunda Türklere peygamber gönderildiği muhakkaktır. Lakin bunun Bilge Kağan olduğunu söylemek zordur.
Ruhdaşlıkla...
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre