Bu hayatın yoğun koşuşturmasından elimizi ayağımızı ne zaman keseceğiz? Ne zaman daha dizgin bir yol izlemeye başlayacağız? Belki de çok direkt olarak girdim konuya. Aslında şöyle sağından solundan başlayıp en sonunda mı ilk yazdıklarımı yazmam gerekirdi bilemedim şimdi. Ama neticede yazının başında da sonunda olsa fark etmiyor dimi, bizler kendimizi büyük bir akıma kaptırmış bulunmaktayız.
Her şeyimiz acele ve hemen yapılması gereken işlerden oluşuyor. Hiçbir işimizi daha sonrasına erteleyebilmek gibi bir lüksümüz kalmadı artık. O kadar çok işimiz var ki; biraz boşluk bulup otursak bile "acaba benim başka ne işim vardı" diye kendimize soruyoruz. Yani o boşlukta bile büyük bir kuşku halindeyiz. Acaba benim yapmadığım bir işim kaldı mı?
Bana biraz komik geldi şimdi bu durum. Sürekli tazı gibi koşuşturmak…. Aslında baktığınız da gerçekten çok komik. Neyi nereye yetiştiriyorsak... Ömür tüketmekten başka...
Çünkü bu saçma koşuşturma halimiz, her şeyi yetiştirim, her şey mükemmel olacak, olması gerekir halimiz bizi hayatın gerçekliklerinden o kadar uzaklaştırıyor ki; kendimizi soyutlamaktan başka bir işe yaramıyor. Hayatı iş ve iş dışındaki zamanları da evdeki işleri yetiştirmek olarak gördüğümüz sürece monoton bir beyinden başka ne gibi bir şey çıkar ki ortaya. Farklı şeyler düşünemeyen ve üretemeyen bireyler olur çıkarız işte...
Bazen o kadar abartıyoruz ki yakınlarımıza sevdiklerimize bile zaman ayıramıyoruz. Bu o kadar vahim bir durum halini alıyor ki çocuğumuza bile bazen zaman ayıramıyoruz. Gerekçelerimiz ise çok açık, çok yoğunuz, çok işimiz var bizim. Ne bitmek bilmeyen işler yahu bunlar. Bunaldım gerçekten.
Nedense bu durum içinde olan bireylerin büyük bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Özellikle çalışan kadınlar. Evet, çalışmak güzel, ekonomik anlamda güçlü olmak ve karşı cinse mesaj olarak verilen "sen olmasan da ben ayaklarımın üstünde dururum" imajı tartışılmaz doğrulukta fakat bizim yıpranan sinirlerimizi tamiri sonra nasıl olacak buna bir çözüm bulamıyorum.
Çünkü kadınlar tartışılmaz, her işte iyi olmak istiyorlar. Özellikle belli bir sorumluluğa ve olgunluğa erişmiş olanlar. Nedeni kendimiz kanıtlama isteğimiz... Mantık hep aynı; bak ben hem çalışırım, hem ev kadını olurum, hem iyi bir anne olurum. Kısacası on parmağımda yirmi marifet barındırırım. Tamam, iyi güzel de sen bu hayatta kendini bu kadar paralamakla ne geçecek eline? Değil mi yani...
O yüzden bırakın bazı şeyler yarım kalsın. Eksik olsun. Bunu çocuğunuza ayırdığınız zamandan değil de diğer gündelik işlerinizden yapın. Gerçekten de ne kadar yaparsanız yapın iş gerçekten de bitmiyor. Şimdi diyebilirsiniz iş yerindeki işlerden mi kaytarayım? Tabi ki bunu da kastetmiyorum. Orası bizim için bir sorumluluk ama evdeki işlerden, özellikle takıntı haline getirdiğimiz işlerden kendimizi biraz olsun geri çekersek daha rahat ve huzurlu olacağımıza eminim.
Kendimize zaman ayırmanın da bir iş ve sorumluluk olduğunu anladığımızda her şey çok daha kolay olacak. Ve bizler çok daha mutlu olacağız..
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Yazınız için teşekkürler.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre