Güneşin batışına bir kez daha tanık olmuştu kaçan adam. Siz merak etmeden söyleyeyim ona "Kaçan Adam" denmesinin bir sebebi vardı. Tahmin ettiğiniz gibi kaçıyor olmasıydı. Ama neyden, kimden, neden kaçıyordu? Cevabı çok fazlaydı, en azından onun için. Çünkü gerçekler her zaman insanın içindeki kadardır.
Sevdiğinden kaçıyordu adam. Çünkü sevdiği onsuz daha mutluydu ve göremezdi bunu, dayanamazdı. Arkadaşlarından kaçıyordu adam. Çünkü hepsini yarı yolda bırakmış onlara dönmeye yüz bulamıyordu. Ailesinden kaçıyordu adam. Çünkü ailesine layık evlat olamamıştı. Gecelerden kaçıyordu, gündüzlerden kaçıyordu, seslerden kaçıyordu, sessizlikten kaçıyordu, kaybolmamak için kaçıyordu. Kaçtığı her şey içindeydi, orada saklı ve orada onunlaydı. Kendisinden kaçıyordu kaçan adam.
Ölümden kaçmaz, hayattan korkar, mutluluğa yabancı gözlerle bakardı. Bir insan için daha büyük bir eziyet var mıdır? Mutluluğu tanımamak ne denli büyük bir acıdır öyle. Boş caddelerde amaçsızca ayık olmadan dolaşıp, gözyaşlarını tutamayıp, hatıraları dişlerini sıka sıka hatırlamamaya çalışıp oracıkta ölmeyi ummak kaçan adam için bir hediyeydi belki de.
Yorulmuştu adam, çok yorulmuştu. Artık ya en baştan başlayacak, ya da bu hikayeye bir son verecekti. Ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Sevdiği kadın, mutluluğu bulduğu kadın ondan kaçmıştı. Sırtını dayadığı sahip çıktığı ailesi ondan kaçmıştı. Her şeyi anlattığı, yaptığı arkadaşları kaçmıştı.
Şimdi bu adam kaçmasın da ne yapsın? Yaşam ve ölüm basit değildi. Ama adam ikisinden de kaçmış, arafa sürüklemişti kendisini. Araftaki boşlukta asılı kalmış nefesinin bitmesini bekliyordu kaçan adam. Kaçan adam aslında hiç kaçamamıştı belki de, hiç..
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre