Hayatımızın her aşamasında kendimize yön verirken "IQ mu EQ mu" diye düşünüp tercih etmemiz gereken bir döneme çoktan girmiş bulunuyoruz.
Yani, teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişirken, gelişime dair bazı kavramlar, anlam değiştirmek zorunda kalmıştır.
Mesela “güç” kavramında, eskinin beden gücü yerini, günümüzde zekâ gücü almış ise, şimdi de zekâ, çağa göre anlam değiştirerek, sayısal verilerden çok, "bulunduğun ortama kolay adapte olabilme” yetisine dönüşmüştür. Bu da bizi EQ kavramına götürür.
EQ Nedir?
Sözlüksel tanımlara karşıyım ama genel olarak EQ denilen duygusal zekadan kasıt; hayatımızdaki sosyal ve duygusal becerilerin, tercih edilirlik olarak bir adım öne geçmiş olmasıdır.
Artık, ortalama bir zekâ ile, aklını çok iyi kullanabilen biri, hayatında da çok iyi bir farkındalık geliştirerek, yaşam kalitesini gayet yükseltebilmektedir.
İş hayatında duygusal zeka
İş hayatı açısından değerlendirirsek duygusal zeka hatırı sayılır bir öneme sahiptir. Sektörler artık adaylara EQ testleri uygulayarak, işi yapabilirlik ve yönetebilirlik düzeyini ölçmekte ve ona göre, işe alım tercihlerini gerçekleştirmektedirler.
Çünk, EQ’su yüksek kişi duygularını iyi idare edebildiği ve empati yeteneğini iyi kullanabildiği için, aynı anda karşısındakinin de duygularını yönlendiren ve yöneten kişidir.
Aslında, EQ'su yüksek olan kişi, aynı zamanda çevresini parmağında oynatan kişidir. Bir sabah geç geldiğinde tam kızmaya hazırlanırken yüzünde gülücüklerle, söyleyeceklerinizi ertelediğiniz, hatta ona kızdığınız için, kendinizi kötü hissettiğiniz kişidir.
Olaya geniş kapsamdan bakar, krizi iyi yönetir, stresle kolay başa çıkabilir, asla tartışmaya girmez ve beden dilini çok iyi kullanır. Tabiri caizse, adeta incitmeden küfreder.
Öte yandan, gerekirse yönetici ile ağlar, onunla güler, elinde kalemi ile peşinde gezer, kahvesini getirir ve düzenli olarak iltifat eder. Sizinleyken sistem hakkında atıp tutup, toplantılarda övgüler yağdırır. Ayrıca iyi analiz eder, iyi gözlem yapar. Hatta, sizin yerinize de düşünüp, sanki sizin fikrinizmiş gibi yansıtarak takdir eder ve sizi onurlandırır. Siz ise, tüm gün canla başla çalışan kendinizi beklerken, yalaka diye düşündüğünüz o kişi, terfi eder. Bunun sosyal açıklaması "nabza göre şerbet' tir." Günümüzün egosu yüksek yöneticileri, böyle çalışanlara bayılır.
İletişimde duygusal zeka
Yani diyorum ki; duygusal zeka, gelişmiş sosyal zeka olduğu için, buna sahip olanların ilişkilerinde iletişim en güçlü silahtır.
O nedenle, iş hayatında başarılı olanlar da duygusal zekası yüksek olan kişilerdir. (duygusal zekası yüksek olmayan kişiler de başarılı olabilir elbette ama, daha çok çalışıp, daha çok yıpranmaları gerekir.)
Toparlarsak; Akademik başarılarda, ölçülebilir zeka (IQ) önemli olmasına rağmen, bu başarının sürdürülebilir olmasında duygusal zeka (EQ) önemlidir... IQ ile sınav kazanabilirsiniz ama, ancak EQ ile terfi alırsınız!
Sosyal hayatta duygusal zeka
Bir de sosyal hayata göre bakacak olursak; Duygusal zekası yüksek kişiler, sosyal hayatta da gayet belirlidirler. Hayal güçleri geniş, sanata yatkın, iletişimi yerinde kullanan kişilerdir. Genelde “Şeytan tüyü var” diye nitelendirilirler. Sözlerini geçirir, içten içe herkesi yönetirler. Sorun çözücüdürler. Bulundukları ortama rahatlık ve mizah yayarlar. Sırf hatır için bile, istediklerini yaptığınız olur.
Oldu olacak son olarak, şöyle bir dünyadan da örneklere bakarsak; başarı kavramı gerçekten de zekâdan ziyade akla evrilmiştir sanki. Başarılı bir çok insanın hayat hikayesini okuduğumuzda, örgün eğitimleri orta düzeyden terk edilmiş, okuldan ve çevreden dışlanmış, kapılar defalarca yüzlerine kapanmıştır. Ama az da olsa, gün gelmiş, kazandıkları başarılar sayesinde dünya gelişim ve ekonomisine inanılmaz katkı sağlayan buluşlara imza atmışlardır.
Sokakta gördüğümüz, serseri kılıklı, saçı, başı, aklı bir karış havada diye nitelendirdiğimiz genç nesli daha bir dikkatli eleştirmeliyiz belki de? Belki de çocuğumuzu bilgi deposu yapmak için sürekli enselemek yerine, bilginin yanı sıra aklını daha iyi nasıl kullanarak, günümüzde ayakta kalabileceğini öğretmeliyiz?
O halde dengeler değişiyor mu? ( Burada dikkat çekmek istediğim eğitimin yarıda kesilmesini kesinlikle övmek değil, başarının çokta zeka ve aşırı düzene bağlı olarak çalışmak olmadığını, gidişata göre örneklerle vurgulamaktır.)
Başarının ve yaratıcılığın ölçüsü, giderek düzensizliğe ve kimi zaman da, bohem bir yaşam tarzına yaklaşmaktadır. O halde, bir kurtlar sofrası olan iş hayatına adım atarken, zekâ mı akıl mı işi götürüyor, gençliğin iyi düşünmesinde fayda var.
Arzu Aytekin
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre