Hayat, var oluştan itibaren, kendi devamını sağlayan muazzam bir denge üzerine kurulmuştur. Bu dengeyi, en güzel surette yaratılan ve akıllı olan tek canlı değiştirebilir ancak; insan.
Bencillik insanın yaradılışında vardır. Her şeyi kendine ister ve sadece kendi paçasını kurtarmaya bakar. "Bana, dokunmayan yılan bin yaşasın" sözü de, bunu doğrular.
İnsanoğlu, kendi felaketini kendi hazırlar sürekli. Sonra da, altından kalkabilmek için, teknolojiler üretmeye çabalar yıllarca. Atom bombasını icat eder, gün gelir kendini onunla yok eder.
Doğası gereği, her şeye karşı gelir insanoğlu. Teknoloji ile yürür doğanın üzerine. Yakar yıkar beton yığınlarına çevirir her şeyi. Gün gelir bir damla su için yağmur duasına çıkar.
Ya da, özgürlük naraları atıp, dört duvar içinde ve kilitli kapılar arkasında, kafeste bir evcil hayvan gibi yaşamını devam ettirir.
Bir ana gibi, tüm canlıya kucak açan doğanın öfkesi ise, gecikmez tabi. İnsandan öcünü alır zaman zaman; afetler olur depremler olur, seller olur, denizler kabarır, her yer yerle bir olur. Onca insan yok olur. Gün gelir, kalan sağlar ayağa kalkar, tüm hızıyla gider, aynı yere binalar diker.
Kendinden olmayanı pek sevmez insanoğlu. Ne farklı bir cinse ne farklı bir türe, ne farklı bir görüşe tahammülü vardır. Fikrini beğenmediğini düşman ilan eder, yetmez öldürür.
Burun kıvırdığı hayvanların derilerini yüzer; çanta, ayakkabı veya bilmem ne olarak yanında gezdirir. Sonra gider, hayvan hakları diye yollara dökülür.
Bir sahiplenme hastalığı içerisinde, ne varsa sünger gibi kendine çeker insanoğlu. Dünyadaki hiç bitmeyen savaşların, dökülen kanların nedenlerine bir bakın. Görünüşte ne olursa olsun, altında yatan tek neden bencilce sahiplenmedir. Yüz yıllar boyu insanlar, toprakları sahiplenmişlerdir. İnançları, gelenek görenekleri, kadınları…
Sahiplenme bağlılığa dönüşürse, kendine ait olanı koruma içgüdüsü sonucu şiddet ortaya çıkar. ( Ufacık tarlalar yüzünden miras diye, bir birlerini öldüren aynı aileden insanları çok duyar okuruz.)
Sokakta çocuğunu hırpalayan bir anne ona sahip olduğunu düşündüğü için hırpalar. "Benim" diyerek o hakkı bulur kendinde. Eşine şiddet uygulayan bir koca, O’nun kendine ait olduğunu düşündüğü için öyle davranır. Oysa ki en yakınımızda olan insanlarla bile aramızda görünmeyen bir halka vardır ve bu halkadan içeri girildiğinde, denge olumsuz olandan yana bozulur. Sahip olduğumuz birbirimiz değil ortak bir hayat olmalıdır.
Toplumdan kopamaz ama hep bir şeyleri bireysel olarak almak ister insanoğlu. Bir felaket olur; kendi başına bir şey gelmediği için şükreder. Yanında yöresindeki acılardan hızla uzaklaşır. Kendinden olmayanı sevmemek bazen, iyi ki benim değil de onun başına gelmiş demektir. Sorsan, herkes herkesi sever. Ama gerçek sevgi, içerisinde ilgi olanıdır.
Yaşadığımız hayat bir göçtür ve göç mevsimi mutlaka biter. Hiç bitmeyecekmiş gibi sahiplendiğimiz şeyler, sevgisiz bir dünyaya neden oluyorsa, görünen odur ki, kendi ellerimizle bozduğumuz dengenin sonuçlarına, daha çok katlanacağız insan olarak.
Arzu Aytekin
Bu yazıya 9 yorum yapıldı.
Sitedeki "Kitabı çıksa da okusak" denecek kişilerden birisiniz bana göre :)
Kaleminizin mürekkebi hiç kurumasın...
Kitap konusuna gelince, iki yıldır kitap dosyalarım için nazlanmaktan hiç bıkmayan yayın evlerini andım tekrar şu an:)) Ama eninde sonunda bıkacaklar benden, gel diyecekler:))))
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre