İnanmak, gerçekten de başarmanın yarısıymış. Ama bildiğin yarısı yani, daha fazlası yok. Bunu birkaç sene o kadar güzel bir şekilde anladım ki, bir anda “Beklemek başarmanın yarısıdır.” insanı oldum çıktım.
Bundan birkaç sene önce, yazlığımıza bir kız geldi. Ama “bir kız” demeye bin şahit ister, göbek adı “kaya”, ne bileyim “taş” falan olmalıydı. Bütün erkekler olarak tabii ki kızın peşinde dolanmaya başladık ama ne dolanma... Kızı evden almalar mı dersin, bir yere gideceğinde bizi hiç ilgilendirmediği halde “Nereye gidiyorsun?” diye sormalar mı dersin... Şaka gibi ama 13 kişilik bir erkek arkadaş grubundan, 13 kişi de kızı beğendi.
Şöyle bir karar aldık, kime pas verirse diğerleri bu sevdadan vazgeçecek. Beni görmen lazım, hemen çalışmalara başladım. Kızın yanında dolaşıyorum, “Ya bi’ versene telefonunu, yok yok ne yapacağım yahu rehberde falan, oyun oynayacağım sadece.” deyip rehberde geziyorum. Bakıyorum, “Yakışıklım”, “Hayatımın anlamı” diye kaydettiği kişi varsa hepsini tek tek silmek için. Kız da bana karşı gayet iyi.
Bir şeyler anlaması için konuşurken kızın omzuna dokunuyorum, gözlerine bakarak konuşuyorum, sesli bir ortama götürüyorum ki kulağına eğilip konuşayım, el şakaları yapıyorum, “Çok tatlısın.” deyip yanağını sıkıyorum. Mesela kız normal hayatını yaşıyordu ama paranoyak ben, hiçbir şekilde konuşmadığımız halde kıza “Aşağı iniyoruz değil mi? Öyle konuşmuştuk.” diye mesaj atıyorum.
Kendimi kaybetmek üzereyim neredeyse. Evde oturuyoruz diyelim, kuzenlerimden birisi bir şey söylüyor. Hemen arkasından “Ya O da hiç sevmiyor bu yemeği.” ya da “O sevmez böyle yerleri, biz gelmesek daha iyi.” diyorum ama ortada ‘biz’ diye bir şey yok! Gerçekten yok!
Birkaç gün geçti, biz bir yakın olduk bu kızla, benim mutluluğumu görmen lazım. Hani flört dönemi ama tam olarak kendimize ‘biz’ demiyoruz. Havuza gidiyoruz beraber, onu evden alıyorum, akşamlar beraber geçiyor.
Bir gün erik yiyorum balkonda, telefonuma bu kızdan bir mesaj geldi: “Yan sitenin açılış partisi varmış, beraber gidelim mi?” diye. Telefonun ekranına 15 dakika boyunca bakmışımdır. Sonrası evde mutluluktan ağlamaca, kalpten ha gitti ha gidecek olmaca. Kız bildiğin beni partiye davet etti ve gerçekten de doğruymuş, inanmak başarmanın yarısıymış!
O kız, partiden sonra benim sevgilim olacaktı, hissediyordum! Evet evet, ona orada teklif etmeliydim! Siteye el ele dönmeliydik, bizimkiler ağlamalıydı. Yalnıza annem biraz sorun çıkartacak gibi duruyordu, çünkü biraz rahat bir kız. Onun da kaynanalık damarı tutmayıversin canım, bir şey olmaz!
Giyindim, üzerime resmen bir şişe parfümü boca ettim, dişlerimi kanayana kadar fırçaladım. Eğer ayrılırsak parfümüm yüzünden olurdu herhalde. “Ay bu ne böyle ya, ne kokuyor burası?” derse yandığımın resmidir çünkü.
Siteden çıktık beraber, çok şükür “Parfümü üzerine dökmüşsün.” demedi. Kız böyle kısacık bir elbise giymiş ama elbise yok gibi duruyor. Kendisi elbiseyi “mini” olarak tanımlarken ben “Bu ne yahu, yarısı nerede bunun?” diye tanımlıyorum. Hani normalde elbise kısa diye kıskanç hissetmem lazım ya, yok! Hissedemiyorum ama rol yapmam lazım, sahiplenildiğini anlaması lazım. Kıza gidip “Bu ne ya! Bir daha görmeyeceğim böyle bir şey, yasak sana bunu giymek.” dedim. Hani o an bana “Sana ne ya!” dese “Mihihi.” diye gülebilirdim sadece. Kız da haklı yani... Yazlıktakilerden para toplamışım, bir sürü şey aldım geldim. Kızı da götürdüm bir masaya, beraber oturuyoruz. Masa dediğim de resmen gittiğimiz sitenin dışında gibi, müzik sesi bile gelmiyor. Yalnızız resmen! Ne yapsam da yakınlaşsam diye düşünürken kız, elini benim omzuma koydu. Opss...
O anda içimde yaşanılanları anlatmam mümkün değil. Birkaç saniye geçti, elini kaldırıp kafasını koydu omzuma! O an etraftan trampet ve alkış sesleri duymaya başladım işte. “Yüzyılın çirkin ama sempatiği” ödülünü almama çok az kalmıştı! Demek ki yakışıklı olmayanlar da güzel kızlarla sevgili olabiliyordu! Ancak bana öyle şeyler söyledi ki, bir hafta depresyondan çıkamadım. Şöyle ki:
“Uska ya! Senin çok farklı bir enerjin var. Böyle o kadar samimi, o kadar sıcaksın ki, seni yıllardır tanıyor gibiyim. (Allah’ım sana geliyorum, laflara bak! Bekle bekle, ben sana edeceğim teklifi!) Kendimi senin yanında çok rahat hissediyorum. (Sanırım bayılacağım heyecandan...) İyi ki varsın kanka ya!”
Dedi, elindeki şişeyi benim şişeme değdirip “şerefe” dedi ve lıkır lıkır içti. O an neler hissettiğimi şöyle anlatayım: Yetenek Sizsiniz’deki “Sevdiğim kız bana ‘abi’ deyince.” diyen Bilal var ya, işte ben oydum. Bir daha da görüşmedik, o gecenin sabahı siteden gittiler çünkü. Bir daha da görmedim kızı. Ancak geçen gün televizyon izleyeyim dedim, Muazzez Ersoy’un yanında kameralara gülümsüyor...
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre