Birçoğumuz iş hayatının içindeyiz. Her gün gidip geldiğimiz, vaktimizin büyük kısmını geçirdiğimiz iş yerleri bizim veli nimetimiz olmuştur nerdeyse. Keza; öyle de olmalıdır. Çünkü alın teriyle çalışıp, helal lokma yemek için çalıştığımız iş yeri bizim olmasa da, bizimmiş gibi davranmamız bizim karakterimizi ve aldığımız ahlaki terbiyeyi gözler önüne serer.
Yıllarını çalışmaya veren kişiler işleri konusunda uzmanlaşmaya başladığı gibi, insanları tanıma konusunda da neredeyse sarraf olma noktasına gelmişlerdir. Öyle ki; ortalama 10-12 yıl çalışmış bir insanın tanıdığı insan sayısı oldukça fazladır. Bu süre uzadıkça sayıda artıyor tabi. Bu durum çalıştığınız kurumdan kuruma değişir belki sayıca ama insanlar üzerindeki gerçek kanı birçoğumuz için değişmez niteliktedir.
Bunları niye yazıyorum, belki de size bu başlangıç sıkıcı gelmiş olabilir. Yazıyorum çünkü iş hayatı biz çalışanlar için zor olduğu kadar, işverenler ve yöneticiler için de fazlasıyla zor, tahammül gerektiren bir yolculuktur.
Deneyimlere dayanarak, şunu söylemeliyim ki; bir çalışan olarak bazen aynı iş yerinde kafamın uyuşmadığı biriyle çalışmayı hiç sevmiyorum. İşin hatırına bile olsa bazen iki kelime bile etmek zorum gidiyor. Çünkü aklımız ve mantığımız o kişiyle iletişim kurmakta güçlük çekiyor. Hal böyle olunca bazen çalıştığımız ortamlar çekilmez bir hale geliyor. Hadi diyorum ben bir kişiyle uyum sağlayamıyorum ( bende birçok kişiye uyumsuz gelebilirim buda bir ihtimal J), peki ya bütün bu personeli idare etmeye çalışan işverenlerin ve yöneticilerin işi daha zor diye düşünmeden edemiyorum.
Hayat felsefeme empati kurmayı çoktan dahil ettiğim için bu konuda da kendimi onların yerine koyuyorum. Acaba gördüğüm olumsuzluklar karşısın da nasıl bir yol izlerdim bunun cevabının kafamda bulmaya çalışıyorum. Biraz düşündükten sonra ve tecrübe edindiğim olayları da işin içine katarsam anlıyorum ki bunların baş etmenin sağlam bir ruh hali ve karakteristik özelliğe dayandığı gerçeğini fark ediyorum. Yani ben dâhil her insanın kolay kolay başa çıkamayacağı, her açıdan sağlam durmasını dik durmasını bilen kişilerin yapabileceği bir iş olduğuna inanıyorum.
Şimdi aranızdan bana katılmayan, hatta eleştirenlerin olduğunu duyar gibiyim. Bir çoğunuz ezilenlerin her zaman işçiler olduğunu, patronların ise zaten çok para kazandıkları için böyle sorunlarla kolaylıkla başa çıkabileceklerini söylüyorsunuz şuan. Haklı yanlarınız inanın oldukça fazladır. Birçok yerde ezilen, haksızlığa uğrayan eminim pek çok meslektaşım, çalışan emekçi kardeşlerim vardır. Ama ezilen ve horlanan işçileri inşallah başka bir yazıda uzun uzadıya anlatır, sorunları ve haksızlıkları başka bir yazıda dile getiririz. Neticede ben de bir işçiyim ve zaman zaman bu tür haksızlıklara uğradığımı düşünmüyor değilim (insan yapısı gereği çoğu kez haksızlığa uğradığını düşünür çünkü). İnşallah başka bir yazımızda bunları anlatma şansımız olur.
Ama ben şuan başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Patron deyince aklımıza gelen profil hemen hemen hepimizin kafasında aynı şekli içeriyor gibi. Fazlaca bencil ve "ye kürküm ye dolsun küpüm dolsun" mantığındaki tepe konumdaki insanlar. Genelde onlara karşı çoğumuz antipati duyarız. Kıskançlıkla çekememezlik arasındaki bir duygudur belki de bu. Bizleri ezdiklerini düşünürüz.
Ama inanın hepsi öyle değil. Ben bu profile uyanlar kadar, uymayan patronların da olduğunu iki yıl öncesine kadar gerçek anlamda bilmiyordum desem yeridir. O yüzden hala iyi birilerinin olduğunu görünce genel kanım biraz olsun değişti.
Öyleleri var ki aramızda; hakikaten işçisini düşünen, koruyan kollayan, öyle hemen kolay vazgeçmeyen, güvendiği işçisini yanında tutmak isteyen, gerektiğin de bir patron gibi değil de arkadaş gibi olaylara yaklaşan ve belki de en önemlisi kadınların kendi ayakları üstünde durması için fazlasıyla iş olanağı sağlayan birileri hala var aramızda. Öyle ki; merhamet yüreklerinden yüzüne yansımıştır bu kişilerin.
Eğer böyle bir patronunuz var ise siz de ona göre çalışırsınız, güvenine layık olmaya çalışır, hayal kırıklığına uğramasın istersiniz. En azından normal olan her insanın bu şekilde düşünüp ve davranışlarının da buna yakın çizgide olması gerekir diye düşünüyorum. İşte o zaman sağlam bağlar kurulur işçi ve işveren arasında. Dürüstlük ve sadakat belli olur bu yaklaşımın olduğu ortamlarda.
Ama gelin görün ki; bunun tam tersine davranmayı kendine yol edinmiş, sorun bile denmeyecek olaylar karşısında çirkefliğin sınırını zorlayan insanlarla karşılaşmanız hiç şaşırtmasın sizleri. Zira ben artık şaşırmıyorum. Karakterlerinin en dip noktasına inip, nezaket ve üslup terbiyesinden nasibini almamış insanları görünce, şaşırmaktan çok, elemanını gerçek bir merhamet ve adalet duygusuyla düşünen işverenler için üzülüyorum.
"Aman bunu da mı biz düşüneceğiz" diyenler vardır aranızda. "Büyük işin derdi de büyük olur" diyor belki de şuan bazılarınız. Ya da "her şeyin bir bedeli var" diyenler de olabilir tabi… Dedim ya, çok geniş bir konu ve her açıdan yazılacak çok şey var. Ama bir de şöyle düşünün. Bu işyerleri olmasaydı, bizler nerede çalışır, evimize nasıl ekmek götürürdük. Değil mi? Herkesin devlet kapısında çalışamayacağı gerçeğini de düşünürsek bir kez daha düşünmeliyiz bazı davranışları sergilerken. O yüzden özel işletmelerin de çalışma hayatında önemli yeri olduğunu bilen ve sağladığı istihdamı görenlerdenim. Şimdi sizlere iş ve çalışma sektörünü anlatacak değilim. Nitekim o da apayrı bir konu çünkü. Ama bizler ekmeğimizi kazandığımız işletmeler için dua etmeliyiz. Etmeliyiz ki; onlar kazandıkça bizler de kazanalım. Hep var olsunlar.
Bunları niye yazdım? Her ne sorun yaşarsanız yaşayın, sorunu birinci derecede çözecek kişiler sizler ve işverenlerinizdir. Hiç sorun yaşanmaz, her şeyi büyütmeyin demiyorum ama en güzel yöntem konuşmaktır. Konuşarak halletmek ve biraz da empati kurmaktır. Her şeyi değiştiremeyeceğimize göre, yapmamız gereken, bize uygun olduğu şekilde ortama uyum sağlamaktır. Yani denge kurmalı, dengeli davranmanın öneminin farkında olmalıyız. Bağırıp çağırmanın, edep ve nezaket dışına çıkmanın kimseye bir yararı yoktur.
Sizler de bir gün bir sorun yaşarsanız, sağduyulu olmanızı öneririm. Zira nezaketin ve güzel karakterin çözemeyeceği sorun, açamayacağı kapı yoktur. Yeter ki biraz sabredelim..
Güzelliklerle Kalın…
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Eğer bir iş veren en alt kademeden yükselip gelmişse çalışanını daha iyi anlar ama düzen değişmez,çünkü "buralara kolay gelinmiyor" diyip oda çektirecektir.
Eğer yukarıdan torpille gelmişse, alttakinin halinden anlamaz ve empati kuramaz. Düzen yine değişmez. Ülkemiz gibi gelir dağımılı arasında uçurumların olduğu bir sistemde, ağızlarıyla kuş dahi tutsalar patronlar sevilmemeye devam edeceklerdir: ))
En doğrusu dediğiniz gibi, uyum sağlamak. Aksi halde her günümüz huzursuzluk içerisinde geçer.
Kaleminize sağlık :)
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre