Tarih 1908 Ulu Hakan Sultan 2. Abdülhamid Han tahtan indirilir. Çökmekte olan bir devleti 33 yıl ayakta tutmayı başaran Sultan… Sanki Ulu Hakan'ın tahtan indirilmesi ile devletin çöküşü daha da hızlandı. Zaten Ulu Hakan’ı tahtan indirenlerin amaçları da devletin çökmesi ve Müslüman Türk Milleti başta olmak üzere bütün İslam’ın yok edilmesiydi… Darbeyi yapanlar amaçlarına ulaşıyor gibiydi; devlet parçalanıyor ve çöküş hızlanıyordu… O kadar ki koskoca Devlet-i Aliyi Osmani yirmiden fazla ülkeye ayrıldı… Ama Son Karakol Anadolu hala ayaktaydı. Dimdikti, yılmaz, yıkılmaz ve parçalanamaz bir yapıya sahipti. Çünkü o zamanlar Anadolu tek yürekti… Birdi, beraberdi… İşte Anadolu’yu ayakta tutan dinamik göğsünde dolu olan imanından aldığı güçtü… İşte bu güç birilerini rahatsız etmişti. O günden beri anlamışlardı Son Karakol'un alınamaz bir kale ve düşürülemez bir karakol olduğunu… Topla, tüfekle, kılıçla, mızrakla alamayacaklarını anladıkları bu son karakolda işe koyuldular… Karakolun disiplinini bozarak ve karakolda itaatsizlik çıkararak bu karakolu içten düşürmeye çalıştılar…
İşte Azizim mesele tam da burada başlıyor. Bağımsızlık mücadelesi vermiş bir milletin, küllerinden yeniden doğmasını istemeyenler 300 yıldan beri bu topraklarda huzur bozdular… Kardeşi kardeşe, babayı oğluna, oğlu babaya kırdırdılar… Sağ-sol dediler binlerce gencin ölmesine sebep oldular. Alevi-Sünni diyerek mezhep kavgası ile 1000 yıldır kardeş olan insanları birbiriyle vuruşturdular. Kürt-Türk diyerek nice katliamların yaşanmasına sebebiyet verdiler. Bu kavgaları, bu kaosları da sinema filmi izler gibi keyifle izlediler… Peki, yetti mi? Yetmedi! Yine farklı bir oyunu sahneye sürdüler laik-dindar diyerek, birbiriyle hiç problemi olmayan insanları, birbirlerine düşman ettiler. Derken Son Karakol'un bekçileri oyunun farkına vardılar ve bu olanlara bir son vermenin gerektiğini düşünerek harekete geçtiler…
Son Karakolun bekçileri artık vazife başındaydılar. Dur durak bilmeden; tahrip edilmiş olan karakolun yeniden inşasına başladılar… Yaraları sarmaya çalıştılar… Karakolda asayişi bozan, disiplin suçu işleyen ve karakolun görevini ifa etmesini engelleyenlere karşı büyük bir mücadele verdiler… Son Karakolun bekçileri bu mücadeleyi hakkı ile yerine getirmeye çalışırken, karanlığın yarasaları bu sefer farklı bir cepheden karakola karşı savaş açtılar. Ama bu savaşlarını çok gizli ve derinden yürütüyorlardı. Çünkü bu cephedeki düşman kendisini çok iyi gizlemiş ve dost görünümündeydi… [Bu düşman 500 yüzyıl öncesinden yemiş olduğu tokadın hesabını sormaya geliyordu… Evet, 500 yüzyıl önce Sultan Yavuz’un elinden yemiş olduğu tokadın hesabı…] Bu cephedeki dost görünümlü düşmanı fark eden Karakolun Muhafızları, Karakolun Bekçilerine haber verdi. Ama düşman işi şansa bırakmamıştı… Karakolun Bekçilerine büyük oyun oynamıştı ve bekçileri muhafızların üzerine yollayarak yıllarca oynanan oyunun yeni versiyonunu sahneye koydu. Muhafız-Bekçi kavgası... İşte Son Karakolun en büyük imtihanı...
Son Karakolun Bekçileri bir gün bu oyunun farkına vardıklarında İnşa-Allah çok geç kalmış olmazlar. Çünkü Son Karakol hiç olmadığı kadar tehlikede…
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre