Sessiz bir yer arıyorum. Ve galiba o sessiz yeri sonunda buldum. İnsan tatilde bile olsa sessiz bir köşe bulmakta zorluk çekiyor. Ama bu kamelya altı tam bana göre, yazmak için günün bu saatinde sessiz ve huzurlu.
Efendim giriş kısmından da anlaşılacağı üzere senenin yorgunluğunu atmak için İzmir’e geldim. Açıkçası uzun zamandır bu tatilin hayallerini kuruyordum. Yoğun bir dönemden sonra çok iyi gelecekti çoook. Aslında kısmen de iyi oldu, biraz iş ortamından uzaklaşmak hakikaten iyi geldi.
Ama tam olarak dinlenebildim mi diye kendime soracak olursam herhalde buna cevabım hayır olurdu. Neden derseniz; malum her şey dâhil tesislere gittiğinizde ne yazık ki ayrı bir monoton yaşamın içine giriyormuşuz.
Sistem hep aynı sabah kalk haydeee kahvaltıya. Ondan sonrada bir havuz bir deniz yapalım diyorsunuz. Oralarda yeterince yorulduktan sonra bir bakmışsınız öğle yemeği saati gelmiş. Koştur koştur öğle yemeğine git (acelemiz neyse yemekler bitecek diye korkuyoruz herhalde). Öğleden sonra da sabah yaptıklarının aynısı yapmaya devam ediyoruz maalesef. Her şey dâhil parası verdik ya illa her gün bu aktiviteleri yapmamız boynumuzun borcu. İçimize dert oluyor valla. Tabii havuzlarda çalınan yüksek sesli müzikleri de belirtmeden geçemeyeceğim. Tam bir Çin işkencesi. Yani hep bir yorgunluk hep bir yorgunluk... Hâlbuki ben tatile gelmemiş miydim?
Bu kadarla da bitse yine razıyım aslında. En azından akşamımız var biraz olsun kafa dinleriz diye sevineceğim ama neredeeee. Akşamki koşuşturma daha beter. Apar topar duş al, hazırlan, süslen derken yine bir koşuşturmanın içindesin. Eee bütün bunların arasında dağılan odayı siz düşünün artık. Hal böyle olunca dertli toplu bir ortamı fazlasıyla seven ben için oda bile çekilmez bir hal alıyor.
Neyse efendim akşam da animasyondu, eğlenceydi derken bir bakmışsınız saat on iki olmuş. O saatten sonra oturayım da bir kafa dinleyeyim, iki satır bir şeyler yazayım, yapamıyorsun. Bu durumdaki bir tatilcinin tek yapmak isteyeceği şey uyumak oluyor maalesef… Ne tatil ama; daha çok yoruldum ya ben…
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Malum bu gibi her şey dahil tesislerde yemekler açık büfe. Ve tatilcilerin hemen hemen hepsi yiyemeyecekleri halde tabaklar dolusu yemek alıyorlar (bazen ben de yaptım). Kaçınılmaz son, tabii ki bu yemekler yenmiyor ve bir çoğu çöpe gidiyor. İçim sızladı yemin ederim. Onca insan bir parça ekmeği bulmakta güçlük çekerken bu kadar israf çok günah değil miydi? Nasıl Müslüman’ız biz Yarabbi’m bize yakışıyor mu hiç? Maalesef sadece yemek israfı değil, doymayan nefisler yüzünden yapılan nefis israfı daha tehlikeli bir boyutta bence.
Ve tatil bitti. Üzülmedim desem yalan olur. Fakat ne kadar monoton da olsa şimdi fark ettim ki kafam bayağı bir boşalmış. Ruhum tazelenmiş. Yazacak bir şeylerimin olması da ayrı güzel tabi.
Efendim her şey iyi hoşmuş da ben anlayamamışım hâlbuki. Tatilin kötüsü de olur muymuş hiç? Buna iş yerine gelip masamın üzerinde orta çaplı bir dağ oluşturmuş evrakları görünce daha iyi anladım. Yaşasın tatil demenin tam zamanıdır şimdi…. ‘Yaşasın Tatil’….
Bu yazıya 5 yorum yapıldı.
Yüreğinize sağlık...
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre