Sultan 2. Abdülhamid Han döneminde altyapı çalışması tamamlanan ve birçok yerde başarılar yakalayan eğitim müesseseleri, Cumhuriyet döneminde de kullanılmıştır. Bu müesseselerin program ve müfredatları yeni devletin amaçlarına göre belirlenmiştir. Cumhuriyet döneminde eğitime büyük önem verilmiştir. Ama zannediyorum yeni devletin kurucularının bu dönemde yapmış olduğu en büyük hata harf inkılabı olmuştur. Harf inkılabı ile okur-yazar oranı büyük oranda düşmüş ve yeniden okur-yazar sayısını arttırmak için büyük çabalar harcanmıştır. “Osmanlı’da Eğitim” ve “Abdülhamid-i Sani” çalışmalarımızda, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın eğitime çok önem verdiğini ve bu doğrultuda hemen hemen her yerde okul açtığını belirmiştik. İşte bu açılan okullar Cumhuriyet dönemde büyük işlevler görmüş ve kullanılmıştır. Bazıları Köy Enstitüsü olarak kullanılmış, bazıları da normal okul olarak…
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Cumhuriyet Devleti'ni ve yıkılan ülkeyi yeni baştan kurmak için, öbür toplumsal kurumlarda olduğu gibi, eğitim kurumunda da kimi yenileşmenin gerçekleştirilmesi gerekti. Bu yenileşmeler;
1. Öğretimi Birleştirme:
Cumhuriyet kurulduğunda eğitim yönetimi açısından ayrılık gösteren yedi tür okul vardı. Bunlar;
Medreseler ve sıbyan okulları Şer ‘iye ve Evkaf Vekâlet’ince ve özel vakıflarca yönetilmekteydi.
Tanzimat'tan sonra kurulan okullardan orta ve yükseköğretim düzeyinde olanlar Bakanlığa bağlıydı.
İlköğretim düzeyinde olanlar ve kimi sanat okulları İl Özel İdarelerin yönetimi altındaydı.
Kimi sıbyan okulları halkın yardımı ile yaşamını sürdürüyordu.
İstanbul ve büyük kentlerde çok sayıda özel okul vardı.
Müslüman olmayan milletler bağımsız ya da kiliseye bağlı özel okullar açmıştı.
Bunlara ek olarak Osmanlı Devleti'nce hiçbir zaman denetim alınamayan başta Amerika olmak üzere Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Rusya, Avusturya gibi yabancı ülkelerin çok sayıda okulları vardı.
Öğretimdeki bu dağınıklığı ortadan kaldırmak ve öğretimi devletin denetimi altına sokmak için, 3 Mart 1924'de 430 sayılı Öğretim birliği yasası çıkarıldı.
2. Eğitim Örgütleme:
Yasaya uygun olarak, öğretimin birliğini gerçekleştirmek, yeni eğitim programlarına uygun okullar açmak ve bunları yaymak için, Bakanlık ve taşra eğitim örgütünü güçlü bir yapıya kavuşturmak gerekmişti.
3. Eğitimin Niteliğini Değiştirme:
Cumhuriyetle yönetilecek bir ülkenin eğitim programlarının da Cumhuriyet ilkeline uygun olması gerekti. Bu gereklilik daha Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkmıştı. 1921, 1923, 1924 ve 1925'te dört kez eğitim için Kongre ve Bilimsel Kurul (Heyet-i İlmiye) toplanmıştı. Bu kurullarda, her düzeydeki okulun eğitim programlarının Cumhuriyet'in gereklerine göre düzenlenmesine çalışıldı.
4. Eğitimi Yayma:
Yurttaşlar arasında çok düşük olan okur-yazarlığın oranını yükseltmek, öğretimi kolaylaştırmak, Türkçeyi her yurttaş için ortak bir dil yapmak için büyük çaba gösterdi.
5. Eğitimi kalkınmaya katma:
Cumhuriyetin ilk on yılındaki hazırlıklardan sonra 1930'lu yıllarda artık eğitiminin kalkınmaya katılmasının zamanı gelmişti. Bir yandan Kurtuluş Savaşı'nın yıkıntılarını ortadan kaldırıp ülkeyi yeni baştan kurmak, öbür yandan, dünyayı saran ekonomik bunalımın etkisinden kurtulmak için eğitim, gereken insan gücünü yetiştirmede işe koşulmuştu. Bu amaçla üç tür enstitü açıldı. Bu enstitüler endüstrinin, köyün ve ailenin eğitim gereksinmesini karşılamak için kurulmuştu. Bunlar enstitüler, kız sanat enstitüleri ve erkek sanat enstitüleri idi.
Dönemin siyasal, ekonomik, hukukî, kültürel değişmeleri gerçekleştirildiğinde toplumun %10’u bile okur-yazar olmadığı için (bunun nedeninin harf inkılabı olduğunu söylemiştik), bunların kitlelere benimsetilmesi ve kökleşmelerinde eğitimin oynayabileceği rol her zamankinden fazla anlaşılmış ve eğitime bu nedenle önem verilmiştir. Eğitimde genel olarak sayısal bakımdan önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (öğretim birliği) kanunu ile tüm okullar Eğitim Bakanlığına bağlanmış ve medreseler kaldırılmıştır. Eğitim laikleştirilmiş ve demokratikleşmiştir.
Tarih ve dil konularında millî bir amaca yönelme başlamıştır. Ancak, zaman zaman bu alanlarda aşırılıklara da gidilmiştir. Lâtin harfleri kabul edilmiştir. Kadın eğitimine önem verilmiştir (bu, Sultan 2. Abdülhamid Han döneminden beri var olan bir uygulamaydı), bu alanda büyük gelişme sağlanmış ve erkek-kız karışık (karma) eğitim kesinlikle gerçekleşmiştir. İlkokul öğretmenlerinin maaşları 1948’de yerel yönetim bütçelerinden çıkarılıp Devlet bütçesinden ödenmeye başlamıştır. Bir süre, köy için eğitim ve öğretmen konusunda önemle durulmuş, bazı uygulamalara girişilmiştir. Özellikle 1940’lara kadar halk eğitimine önem verilmiştir. 1945’lerden itibaren, eğitim bilimlerindeki gelişmeler, Avrupa’nın etkisinden çıkarak ABD’deki eğitim görüşleri ve uygulamalarının etkisine girmiştir. Eğitimin geliştirilmesinde birçok defa Batılı eğitimcilerden yardım umulmuştur.
1961’de, eğitim plânlamasında istişarî (danışılan) bir kurum olan Devlet Plânlama Teşkilâtı kurulmuştur. 1961 Anayasasının 114. maddesi, idarenin her türlü eylemlerine karşı yargı yolunu açtığı için, bu tarihten sonra, öğretmenin verdiği sınav notuna karşı, öğrencinin İdare mahkemesine itiraz edebilme hakkı doğmuştur. Zaman zaman, eğitim sorunlarının tartışıldığı şûralar toplanmıştır. Öğrencileri, yetenekleri doğrultusunda ve ülkenin gerçekten ihtiyacı olan mesleklere ve teknik eğitime yönlendirici bir örgün eğitim sistemi kurulamamıştır. Eğitim öğretimde, "şekilsel" tutum ve davranışlara fazla yer verilmiş, bu da bazen "öz"ü unutturmuştur. Zaman zaman hükümetler kendi partilerinin isteklerini eğitime aşırı ölçüde yansıtmışlar, bu nedenle, istikrarlı bir millî eğitim politikası izlenememiştir. Çok partili rejime geçildikten sonra, mahallî seçmeni tatmin etmek için, gerçek ihtiyaç düşünülmeden, çeşitli yerlerde pek çok okul açılmıştır. Öğretmen yetiştirmede, zaman zaman nitelik gözetilmemiş, bunun da başlıca iki olumsuz sonucu olmuştur:
a) Genel eğitim ve öğretim bundan zarar görmüştür.
b) Öğretmenlik mesleği, toplumda, lâyık olduğu düzeye yükselememiştir.
Eğitimin sorunları tümüyle çözülememiş, başka sorunlar ortaya çıkmış, bazıları da büyük boyutlara ulaşmıştır. Kitle iletişim araçları (basın, radyo, TV, sinema, video filmleri, vs.) eğitim ve öğretime yeterli destek ve katkıda bulunmamışlardır. Siyasal etkenler, bozuk kentleşme, kaynak yetersizliği, umursamazlık, şekle önem verme vs. gibi nedenlerle eğitimde nitelik yeterince sağlanamamıştır. Öğretim yöntemleri ve öğrenci disiplini konusunda, geçmişten gelen etkiler kısmen sürüp gitmiştir (ezbercilik, vs.).
Cumhuriyet döneminde eğitimde başlıca düzenleme ve geliştirme çalışmalarını, yasal düzeyde, iki temel başlık altında ele almak uygun olur:
A. Genel Eğitim
Cumhuriyet döneminde eğitimin düzenlenme ve geliştirilme çalışmaları, uzun yıllar "yabancı uzmanlar"ın görüş ve önerilerine göre yapılmıştır. Kanımızca, bu uygun bir yol olmamıştır.
Genel eğitim alanında eğitimi düzenlemeye ve geliştirmeye çalışan başlıca yasal belgeler şunlardır:
1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
2. Eğitim Bakanlarının özellikle 1922-1924 tarihlerinde vs. yayınladığı genelgeler
3. Maarif Teşkilâtı Hakkında Kanun (22 Mart 1926)
4. Köy Enstitülerinin Kuruluşu Hakkında Kanun (17 Nisan 1940)
5. Millî Eğitim Temel Kanunu (24 Haziran 1973)
6. Sekiz Yıllık Kesintisiz İlköğretim Kanunu (18 Ağustos 1997)
B. Üniversiteler
Üniversitelerde düzenleme ve geliştirme çalışmalarına ilişkin de birçok yasal belge hazırlanmış, reformlar yapılmıştır. Bunlardan en önemlilerini belirtmekle yetiniyoruz:
1. İstanbul Üniversitesinin Kurulması Hakkında Kanun (31 Mayıs 1933)
2. Üniversiteler Kanunu (13 Nisan 1946)
3. Üniversiteler Kanunu (7 Temmuz 1973)
4. Yükseköğretim Kanunu (6 Kasım 1981)
5. Eğitim Fakültelerinde "yeniden yapılanma" ile ilgili Kanun (4 Kasım 1997)
Bu yasal belgelerle eğitimde girişilen düzenleme ve geliştirme çabalarının her biri üzerinde ve ayrıntılı olarak durmamız bu yazımızın boyutlarını aşar. Bu nedenle biz yalnızca, Yükseköğretim kanununa kısaca değinmek istiyoruz.
Yükseköğretim Kanunu (6 Kasım 1981)
Bu Kanunla Üniversitelerin bir bütünlük içinde düzenlenmesi amaçlanmıştır. Bu yasaya göre, kısmen seçim, kısmen atama ile belirlenen "üst kurullar" kurulmuştur: Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Üniversitelerarası Kurul, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi. Bu kanundan itibaren Üniversitelerin sayısı hızla artmıştır. 1999’da 70 kadar Devlet ve Vakıf Üniversitesi bulunmaktadır. 1981 tarihli Kanun ve uygulamaları çok tartışılmıştır. Bunlara girmeyip, bizzat kendi gözlemlerimize dayanarak, şu temel değerlendirmeleri yapmakla yetiniyoruz:
- YÖK, Üniversitelerle ilgili merkezî bir düzenleme organı olduğu halde, bazı önemli meselelerin çözümünü zaman zaman üniversitelere bırakmış, zaman zaman da kendisi kararlar almıştır. Bu da farklı uygulamalara yol açmıştır.
- Asistanlık kaldırılıp Araştırma Görevliliği getirilince öğretim üyesi kaynağının iyi yetişmesi güçleşmiştir.
- Doçentliğe yükselmede, Doktoradan sonra en az 4 yıl araştırma yapma gibi bir süre, Doçentlik Tezi hazırlama ve Deneme Dersi gibi gerekler kaldırılmış, bu da bazı adaylarda çabucak Doçent olma hırsı oluşturmuştur. Sonuçta, bu yolla yükselen bazılarının niteliği zayıf kalmıştır.
- Öğretim üyesi, ders araç gereçleri, bina vs. gibi öğretim ve araştırma için gerekli unsurları yeterli ölçüde sağlamadan ve yeterli bir ihtiyaç araştırması ve plânlama yapmadan, YÖK ve Hükümetler çok sayıda Üniversite açma yoluna gitmiştir. Bunun da kaçınılmaz sonucu niteliğin düşmesi olmuştur.
Çok sayıda açılan taşra Üniversitelerine yeterli sayı ve nitelikte öğretim elemanı yetiştirilmemesi, öğretim elemanlarının pek çok saat ve çeşit derse girmelerini gerektirmektedir. Öyle ki, Eğitim Fakültelerinde yıllardır 15 çeşit ve haftada 40-50 saat derse giren öğretim elemanları az değildir... Bu durum, "öğretim"in yeterli olmaması yanında bilimsel "uzmanlaşma"nın da oluşamamasına yol açmaktadır.
2000’den sonra değişen hükümet hatta milli eğitim bakanına göre, eğitim politikası değişmiş ve eğitim tıkanma noktasına gelmiştir. Öyle ki, her yıl yeni bir sistem değişikliği yaşanmakta ve bu sistem değişiklikleri ile binlerce öğrenci mağdur edilmektedir.
“Osmanlı’da Eğitim” ile başlayan yazı dizimiz burada son bulmuş bulunmaktadır. Bu yazı dizisine bağlı olarak eğitim değerlendirmesi yapacağımız son yazımız yakında www.yazarcizer.net’te olacak… Bu vesile ile www.yazarcizer.net sayfa yöneticilerine, özellikle Abdullah Pehlivan’a, sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Saygı ve sevgilerimle…
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre