Gülümsemek sadakadır. Sadaka gülümsetir. Güzel döngü. Gülümsersin karşındaki de ister istemez aynı şekilde karşılık verir. Hiç olmadı yüzünun hatları yumusar yada dudağı hafifçe kıvrılır. Tamam tamam hoş bir tepki verir işte.
Gülümseyen ve gülümseten biri olabildiğimi zannederdim.Bu cümleyi ne de cok kullanırdım.Meğerse ne kadar az gülümsüyormuşum! Her zaman böyle degildim tabi( kendimi koruma mekanizmasi ♡). Sonra bir de bakmişim tamamen farklı bir canlı olmuşum.
Oysa bu konuda takıntılıyım.İnsanlar bir rengi sever yada çocuğunun ismini. Ona takılı kalırlar. Benimki de öyle. Çevremdeki insanları gülümsetmeye çalışırım. Çocuklara gülen yüzlü yapıştırmalar veririm. Kağıtlara gülen yüzler çizerim. Çizimlerimde illaki gülümseyecekler. Hayatıma islemiş gibi. Ama işlememiş. İçimde yaşamışım ben. Yüzüme yansımamış.
Gülümsemiyorsam nasıl görünüyorum acaba? Somurtkan? Sert? Ciddi? Dalgin?Bilemiyorum.
Bardağın boş tarafindan bakmaya devam edelim. Gülümsemeyen tarafindan. Ama amacımız olumsuzluk değil çözüm aramak için.
Düşünün insanları anlık görür ve önyargıya sahip oluruz. Haklarında karar veririz. Yüzüne bakarız. Herhalde gülümsemeden duran birine bakarsak; buzdolabı gibi, suratı saat dokuzu beş geçiyor, sert, cenazeye mi geldi bu ve benzeri cümleler kuracağız. Önyargılarımız çalışmaya başlayacak. Tanıyamadan teoriler üreteceğiz. Çünkü insanları tanımak için zaman geçirmek lazım. Her zaman firsatımız olmaz. Bir daha karşılaşmayabiliriz ya da iletişime cesaret edemeyebiliriz. Bir kere gördüğümüz kişi aklımızda öylece yer edinebilir. Sonsuza kadar. Belki ben de böyle akıllarda kalıyorum, tanınmadan yitip gidiyorum. (çok önemli biriyim, yitip gitmemem lazım dermiş gibi oldu ama inanın öyle değil) Ya da tanıyamadan yitirdiğimiz insanlar da olabiliyor.
Bunlardan kurtulmak için sorunun kaynağına gidip nedenleri tek tek ayıklamak lazım. Düşüncelerimi yokluyorum. Beynimin odalarında bana musallat olan ne çok sevimsiz düşünce varmış: dertler, kederler, kötü anılar, hayata bakışımı yüzüme yansıtmamı engelleyen herşey. Onları tek tek odalarından kovmalıyım. Ev sahipliği yapıp çıkarmalıyım. Yerlerine hoş gulümsemeler, iyi düşünler, mutlu anılar yerleştirmeliyim. Hatta yenileri onları kiracı değil ev sahibi yapmalıyım. Sonsuza kadar kalmaları için... Tamam hadi sizler çıkın, gidin. Lütfen çıkar mısınız? Size diyorum. Sen, ordaki gözlüklü; sen de çık.
Boş yere ağırlık yapıp yer kaplayan her olumsuz ve kötü düşünceyi çıkartmak lazım. Vakit geçirmeden. Yoksa farketmeden birikip hayatın her alanına ya da vücudun her yerine yayılıyorlar (özellikle yüze ). Arada bir terapi yapmak lazım: hoş bir kitap okumak, arkadaşlarla en güzelinden bir sohbet vb. Aynanın karşısına geçip gülümsemek de işe yarıyor. Ama en iyisi herkese gülümsemeyle selam vermek.
Gülümseyerek baksak ne kaybederiz ki? Gülümsemek yüz ifadesini olumsuz ya da nötrden olumluya çevirir. Olumlu düşünceler hayatı pozitif yaşatır. Olumsuzluklar ise hayatı istedeğimiz gibi yaşamamıza izin vermez. Yaşanılan yerde güzellikleri görmez isek orada yaşamanın ne anlamı kalır? Gülü degil sadece dikeni görmek gibi... Dikene baktığımız sürece gülün güzeliğini yaşayamayız. Gülü görüp gülümsemek lazım. Gülümsetebilmek için gülümsemek.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre