Kimin Hayatı?

Toplumumuzun sosyolojik hastalıklarından biri de başkası için yaşamak. Onlar dedi diye okumak, onlar dedi diye yazmak, onlar için, onlar uğruna... Bu durum benim çağdaşlarımla değişmeye başlasa da belli bir yaş üzerinde halen baskın olarak sürmekte. Hepimizin bildiği Nasrettin Hoca ve çocuğunun eşekle olan yolcuğunda yapılan yorumlar ve bunların arasında kalan hocanın durumu, bize bu algının yeni olmadığının bir kanıtı aslında.

Yaşamımızı devam ettirirken hep bir onay bekliyoruz. Yurt dışında bulunduğum sıralarda insanların özgüvenli tutumları ve aslında yaptıkları arasında ülkeme göre çok fark gördüm. Bu farkı açıklamak gerekirse kişinin yaptığı yanlışın cezesını kendi başına ödemesi bence bunun başında geliyor. Zaten yanlış yapmış ya da kendini iyi hissetmiyeceği işler yapan birinin, bir de toplum tarafından iç dünyasından sonra yargılanması çok acımasızca. Kim ne derse desin ülkemizde yapılan tam olarak bu.

Bunun dışında iyi olan durumlarda da bu söz konusu. Güzel bir işe imza attığınızda takdir edilmenin ötesinde resmen büyütülüyorsunuz. Zaten girmeye başladığınız büyüklük duygusunu kamçılayan toplum için hava hoş. Açmak gerekirse; kaçmak istediğiniz ya da kaçılması gereken kibir, gurur, ben yaparım gibi olgulardan sıyrılmaya çalıştığınız anlarda toplum sizi oraya iten bir öge olarak devreye giriyor. Önemsemediğiniz insanların yorumlarına önemsediğiniz birinin değer vermesi işleri daha da karmaşık hale getiriyor.

Sonuç olarak kendimize, duygularımıza ve icraatlarıma güvenmeli toplum adına değil kendi adımıza bir hesap açtırıp yaşamalıyız. Ne yapmamız gerektiğini söylemek haddime değil tabiki fakat başarılı insanların böyle yaptığını hep analiz etmişimdir.

Saygılarımla