Üşüyorum Dost

Rengini belirleyemediğim satırlara, mahiyetini kestiremediğim paragraflara bir başlık koyamıyorum sevgili dost. Varsın bin bir hece ile vücut bulacak satırlar isimsiz kalsın. Varsın sensiz de dönsün saatin kadranı, daima dönsün. Gitsin trenler, vedaya hasıl olan dostların ellerinden. Çığ gibi kalemden fırlamaya hazır kelimeleri içeride tutmak, dışarıya sızanları tek bir kâğıda sığdırmak, ne zor değil mi? İçindekileri bir kağıt parçasına ince ince işlemek, hiç cevap veremeyeceğini bildiğimiz halde durup durup kaleme kızmak, kimsenin görmediği damlaları gecenin en kuytu yerinde kağıda damlatmak ne zor değil mi dost? Adım attığın her yerde birinin kaleminden sızmış kelimelere basa basa yürümek, adımımıza dikkat etmeden; kiminin hayallerine, kiminin acılarına, kim bilir belki birinin mutluluklarına basa gitmek, ne acı değil mi? Boğazına kadar battığın kelimelerin içinde nefes almak, ne meziyet değil mi?

Ey gönlümün sevgilisi dost, umut ettiğin farklılıkları görmek heyecanıyla, her sabah yatağından kalkıp hiç bir şeyin farklılaşmadığını görmek, ne soğuk değil mi? Geldi mi diye kapıya yönelmek, arayacak diye telefonlara koşmak ne kadar soğuk ne acı değil mi?

İşte dost, ben üşüyorum. Dışarıda güneş var; ama ben üşüyorum.

Âdem KOÇAKER

Kalemin Secdesi