Anahtarımı kilidin boşluğuyla birleştirip çevirdiğim zaman karşımda senin o hiç değişmeyen güzel yüzün ve gözlerinle baş başa kaldım. O güzel yüzün, inci tanesi gözlerin, küçücük dudağın ve benim için mi başkası için mi attığını anlayamadığım kalbin. On beş yıl sonra ilk defa karşımdaydın. Ne oldu da on beş yıl sonra çıktın karşıma? Neden beni on beş yıl sonra hatırladın?
Aklımda bu sorular cirit atarken, inci tanem işlenmiş cümlelerini sıralamaya başlamıştı:"Merhaba Okan." Şaşkın bir biçimde sesim titreyerek "Merhaba" dedim. "Biliyorum şu anda çok şaşkınsın. Anahtarı nereden buldun diyeceksin" dedi ve sözünü kestim:"Salona geçmeye ne dersin?" "Tamam" deyip o küçük ayaklarıyla salonun yolunu tuttu.
Çayı demlemek için ocağı yakıp salona geçtim. İncileriyle beni süzüyordu. Aramızdaki, fırtınadan önceki sessizlikti. Sadece gözlerimizin konuştuğu bir buluşmadaydık aslında. Sessizliği bozan inci tanem oldu:"Uzun zaman oldu."
"Ne için uzun zaman oldu?" diyorum. Gülerek ve bayağı bir alaycı tavırla:"Sen onu kafanda bitirmemiş miydin ya?" Buz gibi ve titrek bir sesle:"Hayır." Çok hızlı yaşıyoruz bilirsin işte. Sol işaret parmağımı dudaklarının arasına götürerek –Açıklamana gerek yok. Bana bilindik senaryolar yazmana da gerek yok. –Tek bir sorum olacak? Sadece ona cevap vermeni istiyorum. –Asıl ben sana bir şey sormaya geldim? Düşünceli bir tavırla –Çok merak ettim doğrusu. Ne soracaksın? –Senden bana birkaç nokta öğretmeni istiyorum. –Hangi konuda? –Hayat okulunda insanları nasıl sevebilirim? –Bu ne demek şimdi? –Bana insanlara değer vermeyi öğret. Onlara saygı göstermeyi öğret. Tebessüm ederek -Bunun için mi geldin? –Evet. Bunun için geldim. Çünkü kimse bana saygı göstermiyor, sevmiyor, küçük görüyor. –Peki bunu sana niye yapıyorlar diye düşündün mü hiç? –Düşündüm ama bulamadım açıkçası. Gayet kendinden emin bir tavırla –Bulamaman çok normal. Neden biliyor musun? Hayatta çok aynaya bakmışsındır ve aynaya her bakışında kendini görürsün. Güzelsindir, saçların harikadır, makyajın tazedir. Aslında kendi egonu görürsün. Kendini beğenirsin. Hele bir de eline iki kağıt parçası geçerse kimseyi tanımazsın. Çünkü gözüne at gözlüğü geçirirler. Ne zaman kağıt parçası cebinden giderse o zaman gözlük çıkar. Ne zaman aynaya kendine baktığın kadar başkalarının kalplerinin aynasına bakmayı öğrenirsen o zaman görmeye başlarsın.
Sen ömrünün çoğunu bu at gözlüğüyle geçirdin. Aynada kendine baktın. Benim sana öğretebileceğim tek bir nokta var. O da insanların kalplerinin aynasına bakabilmek. İşte o zaman gerçekten bir insan olursun İnci. Bunu yaparsan ismin gibi bir İnci olursun ve herkes sana değer verir. İnsanlar incilere değer verir. Neden? Cevabı bulamadın değil mi? İnciler şeffaftır, beyazdır herkese yumuşaktır. Saygı görmek istiyorsan işe kendi isminin niteliklerinden başlamalısın. Kalbimin sönmeyen yangını İnci'm.
Şimdi benim soruma cevap ver. Neden geldin? Son derece samimiyetsizce –Seni özledim. Tebessüm ederek –Sen beni değil sana gösterdiğim saygıyı ve değeri özledin.
Bu yazıya 3 yorum yapıldı.
Mesela "Salona geçmeye ne dersin?" cümlesi, Türkçe dublaj Amerikan filmlerinden çarpma gibi. Ben ömrü hayatımda hiç görmedim "Salona geçmeye ne dersin Aslıı" gibi bi' cümle kuran erkek :) "Salona geç"tir o, ya da "Salona geçelim", belki de biraz "Salona geçsek mi?"dir... Hatta çoğunlukla bi' şey demeden geçilir o salona ama "Salona geçmeye ne dersin" demez kimse bizim milletimizde :)
O kadar ahkam kesmişsiniz, Türk'tür, Türklük'tür, Anadolu'dur diye ama... Neyse başarılar diliyorum.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre