Bir Kızıl Güneş

Uzun bir sessizlikten sonra adam kadife sesiyle tonu yerinde bir soru sordu;

“Gerçekten ihtiyacın var mı bu paraya?”

Berrin istifini bozmadan yanıtladı.

“İhtiyaç göreceli bir kavramdır. Bir noktadan sonra yetersiz olduğunuzu hatta daha kötüsü fazlalık olduğunuzu hissedersiniz. Er yada geç farkına varacağınız bir gerçektir bu. Ben daha geç olmadan, yolun sonuna gelmeden kendi çizgilerimi çizmek istedim. Ailem bugüne kadar elinden gelen her şeyi yaptı benim için. "Bugün yapmayacaklar mı?" diyorsanız, eminim yapacaklar fakat kendi ayaklarım üzerinde durabildiğimi hissettikten sonra onlardan aldıklarım borç olacaktır. Ve borç bulaşmak istemediğim bir tuzaktır, karşımdaki ailem dahi olsa…”

Orta yaşlı, kır saçlı müdür etkilendiğini gizlemek isteyen son parti kozu gözlerini devirerek baktı.

“Pekâlâ, öyleyse aramıza hoş geldin. Bunları en başta konuştuk fakat tekrar belirtmek isterim ki esnek çalışma şartlarımız okuluna zarar verebilir. Bu konuda tolerans göstermemi bekleme.”

Daha önce çoğu kez ciddiyetine tanık olmuştu kız, fakat böylesine ilk defa rastlıyordu. Bakışlarında, sözlerinde disiplini sağlamanın dışında bir şeyler olduğunu sezdi. Sanki gitmesini istiyordu, ışık hızıyla uzaklaşmasını istiyordu genç kızın. Her zaman gururu adımlarından önde giden kız büyük bir inatla üstüne gitti.

“Biliyorum, hak edeceğimden emin olabilirsiniz!”

“Umarım dediğin gibi olur. Pazartesi sabahı 6’da yurdunun önünden alırım seni. 3 günlük bir konferns için Şile’ye gideceğiz.”

Şaşkınlığını gizlemeye çalışan genç kız bu kadar ileri gidebileceğini düşünmüyordu. Salı günü sınavı olduğunu, çok sıkı hazırlandığını biliyordu. Korhan beyin bakışlarında kitledi kendini. Gözleri konuştu; "Anlayışınız için teşekkürler!"

“ Program taslağını birkaç gün önceden mail atarsanız sevinirim. Plan yapmam gerekebilir. Pazartesi sabahı görüşürüz hoşçakalın!”

Bu kez bakışlarının büyüsünü şaşkınlık almıştı Korhan Bey’in. Neyse ki genç kız çoktan arkasını dönmüş, hızlı adımlarla ofisten ayrılmıştı. İnadından yapıyordu, gözlerindeki acemiliği görüyor, kızın kendisinden etkilenmesine karşın küçük bir kız çocuğuyla uğraşıyormuş gibi bir gülümseme alıyordu düşünceli ifadesinin yerini. Diğer ihtimali aklının kenarından geçirmemek için dosyaların arasına gömüldü. Aklını kimden, neyden kaçırıyordu ki aylardır ilk kez güneşin doğuşunu görene kadar çalıştı.

Pazar günü neredeyse öğleden sonra gözlerini ancak aralayabilen Korhan bey; amaçsızca gülümsediğini fark etmedi. Sebepsiz bir neşesi vardı.

Aynı saatlerde bütün gece hafızasına sığdırabildiği kadar koyun sayan Berrin; uyumayı başaramayan gözleriyle hazırlıkları sürdürüyordu. Topuklu ayakkabılarını, elbiselerini, aksesuarlarını özenle valizine yerleştirdi. Artık gözlerini kapatması gerekiyordu fakat bütün gece uykusuz kalmasına sebep olan Korhan beyi aradı.

Telefonu ilk çalışında duyan kır saçlı adam arayan kimliğini gördükten sonra bekledi, “Efendim Berrin?”

“Korhan bey mail atacaktınız, sizi bekliyorum.”

“Aa haber vermediler mi sana? Nehir senin halledemeyeceğini düşündü, gelmene gerek kalmadı. Nehirle gidiyoruz. Hadi keyfine bak. Hoşçakal.”