Serviste gidiyor iken dalmışım gün ışığının verdiği o güzel parıltılara. Bizim Muhittin in –Selamun Aleyküm. Dediğini duyduğum zaman artık işe gitme vaktinin kapıya dayandığını anlamıştım. On dakika sonra ocağa varmıştık. Her zamanki gibi günün aydınlığına doyasıya bakıyordum. Güneşin hiç inmesini istemiyordum. Hani Rusya'da beyaz geceler oluyormuş ya keşke bizim de beyaz geceler olmasa bile beyaz geleceklerimiz olsa.
Parıltılar gözlerimi kamaştırana dek aydınlık mavi gökyüzüne doyasıya bakar iken Muhittin, kelimeleriyle konsantrasyonumu yıkmayı başarmıştı. –Kadir! Hadi bugün çok iş var. Nereye dalıp gidiyorsun anlamıyorum ki? –Geliyorum bekle diyerek kaskımı alıp karanlığın yolunu tutmaya başlamıştım. Hayatta en çok istediğim nokta gün ışığının altında bir işimin olmasıydı ama nasip değilmiş.
Her zamanki gibi ev sahibi olan yerin altı bizi misafiri olarak ağırlıyordu. Hepimiz evimize ekmek götürebilmek için kara toprağı kazıyorduk. Karanlığın içine terimizi boşaltıyorduk. Şükür Allah'a aç değildik, açıkta değildik. Kimseye muhtaç olmayacağımız bir işimiz var. Allah'tan rızkımızı çıkaracağımız bir kömürüz var. Bunları düşünürken Muhittin olup olmadık yerde gene karşıma çıkıyor. –Kadir bu hafta Beşiktaş ne yapar? –Yeneriz herhalde. –Ben pek öyle düşünmüyorum. –Neden? -Şansızız be Kadir. –Yanılıyorsun kardeşim. –Bir kere bu topraklarda doğup yetişmek ve bu takımın bir taraftarı olmaktan dolayı çok şanslıyız. Türkiye nin ilk kulübü ve duyarlı taraftarının bir neferi olmak bize verilmiş en büyük şanstır kardeşim. Ne kadar şansımız siyahsa bahtımızda bir o kadar beyazdır. Oradan bizim Fenerli Nazım geldi. –Siz öyle sanın. Biz yeneceğiz sizi bu hafta. –Yenersin yenersin. Önce bir takımı toplayın. –Sarı lacivertin asaleti yeter. –Hem o hem de göğsünde taşıdığın bayrak yeter. Aramıza aslan Ferdi katılınca üç büyükler kulisine döndü muhabbet. –Aslanları unutmayın beyler. Bu sene kükreyeceğiz. –Aslanım sen Türkiye'de kükreyeceğine Avrupa'da kükre de bizim de göğsümüzü kabart. Dedikten sonra arkadaşların futbol muhabbetine dalıp işi unuttuk.
İşimizi var gücümüzle yapmaya devam ediyorduk. Bir anda insanlar deli gibi koşuşturmaya başladı. Ne oluyordu böyle bazıları yerlere yığılıyorlar, bazıları kelime i şehadet getirip son nefesini bekliyorlar. Kimileri de teyemmüm ile abdest alıyorlar ne oluyordu. Maden ocağında bir panik havasının içinde kayboluyorduk hepimiz ta ki benim de nefesim kesilinceye ve kalemimi bırakıncaya kadar. –Babamın en sevdiği hobisiydi yazmak. İşte iken orada yazarmış gün boyu neler olup bittiğini. Anlatırmış herkesin unuttuğu ocaklardaki pırlanta hikâyeleri. Karanlığın içindeki pırlantalar babamın günlüğüyle parıldıyorlardı. Ama ülkemizde insan hayatının beş kuruştan daha ucuz olduğunu sergileyen bir tabloyla karşılaşınca ben de bu günlüğe bir isim vermek istedim amca. KARANLIĞIN TERİNDE ISLANANLAR.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre