Uhud'un Eteklerindeki Kahraman Mus'ab Bin Umeyr (ra)

Yine bir gurbet akşamında aklıma sen düştün ey büyük insan... Senin çektiğin sıkıntıları düşündüm. Serveti ve dünyayı elinin tersi ile nasıl ittiğini düşündüm. Kainat'ın Güneş'ini tanıyınca, O'nun (sav) yıldızı olmak için nasıl mücadele ettiğini düşündüm.

Uzun zamandır Mus'ab Bin Umeyr Efendimizi (ra) yazmaya çalışıyordum. Ama bir türlü cesaret edemiyordum. Çünkü O sıradan bir insan değildi. O, Kainat Güneş'inin yıldızlarından bir yıldızdı. Bilemiyorum, belki bu yazıyı tamamlayamacağım veya Mu'ab Bin Umeyr'i hakkıyla  yazamayacağım. Ama yine de niyet etmiş olalım O, "gül yüzlü" sahabeyi anlatmaya...

Mus'ab Bin Umeyr Mekke'nin en zengin ve itibarlı bir ailenin bireyiydi. Yakışıklı ve cesur olan bir gençti. Öyle ki Mekke'nin bütün kızları O'na hayrandı ve O'nun vesileyle bu ailenin üyesi olmak için çabalıyorlardı... Mekke'nin bu yakışıklı gencinin yolu bir gün Kainat Güneş'i Efendimiz Hz. Muhammed  Mustafa ile kesişir ve hayatı  o günden sonra tamamen değişir. Çünkü O, iman etmiştir ve yıldızlardan bir yıldız olmuştur. O yıllarca aradığını bulmuştu. İmanla birlikte ailesi tarafından çeşitli işkence ve zulümlere maruz kaldı. Öyle ki annesi O'nu mahsene kapatmış ve dininden dönmesi için O'na baskılar yapmıştı. Ama O inandığı yoldan dönmemeyi seçmişti... O vurulmuştu Canana artık canı düşünmüyordu. Çağın dertlisinin ifadesi ile:

Gönül  Sen'i bulmuş ise,

Başkasını anar mı hiç!

Ateşine yanmış ise,

Başka nâra yanar mı hiç!

Evet, O da bulmuştu bulunması gerekeni ilk bulanlar gibi...

Mus'ab Bin Umeyr artan işkencelerden kurtuluş arıyordu ve nihayet bir kurtuluş görünmüştü ilk hicret ve illk gidiş... Efendimiz  (sav) Mekke'de müşriklerin zulüm paletleri altında ezilen zayıf ve güçsüzlerin Habeşistan'a (Ethiopia) gitmesini emretmişti, Mus'ab Bin Umeyr de bir yolunu bulup, kaçmış ve gidenlerle beraber Habeşistan'a gitmişti...

Mekke'de durum biraz düzelince de tekrar Mekke'ye dönmüştü... Ama bu dönüş başka bir gidiş için bir kapı aralamıştı... Akabede Efendimiz'e (sav) biat edip, iman edenler kendilerine dini anlatmak için Efendimiz'den (sav) bir rehber istemişlerdi. Efendimiz ( sav ), Mus'ab Bin Umeyr'i  (ra) işaret eder ve O'nu biat edenlerle birlikte o günkü adıyla Yesrib olan Medine'ye gönderir. Medine'nin o günkü  nüfusu yaklaşık olarak 10.000 civarındadır. Mus'ab Bin Umeyr inandığı hakikatleri öyle güzel anlatıp, temsil etmişti ki bir yıl sonra ikinci Akabe biatına 70 kişi ile Efendimiz'in huzuruna gelir. Medine'de Efendimiz'in anlatılmadığı ev kalmamıştı ve büyük bir kısmı iman etmişti... Bir nevi restorasyon yapmıştı, Efendimiz için ortamı müsait hale getirmek için çabalamıştı. Medineliler, Efendimiz'i aralarında görmek istiyorlardı... Nitekim Efendimiz'i Medine'ye davet ederler ve tarihte Hicret diye geçen olay gerçekleşir...

Bedir ve derken Uhud... İşte bu günden sonra artık Mus'ab Bin Umeyr'i göremiyoruz. Talihsiz bir elin taşıdığı talihsiz bir kılıç O'nu da Uhud'un bağrına düşürmüştü..

Uhud çok çetin bir savaştı ve İslam ordusu 70 aslanını o gün Uhud'un eteklerinde bıraktı. Mus'ab Bin Umeyr  o gün çok büyük işler başardı. Efendimiz'e kalkan kılıçlara karşı koluyla başıyla kalkan olmuştu... Önce sağ, sonra sol kolunu ve en sonunda başını uzatmıştı... Kanlar içerisinde düşerken yere yüz üstü duruyordu. Çünkü O söz vermişti Efendimiz'e... "Ben hayatta iken sana düşman yaklaşamayacak" demişti. İşte bu haldeyken bile verdiği sözü hatırlıyor ve Ya Allah'ın Resulüne birşey olursa diye hicap ediyordu ve yüzünü saklıyordu. Ve son nefesini bu şekilde veriyordu... O'nu gömmek için gelenler üzerindeki urbayı başına çektiler ayakları açıkta kaldı, ayaklarına çektiler başı açıkta kaldı... 17-18 yaşlarında Efendimiz'le tanıştığında varlıklar içinde gezen Mus'ab Bin Umeyr'in üstünde kala kala bu urba kalmıştı. Çünkü, O inandığı  davası uğruna herşeyini feda etmişti, rahat ve rehaveti terk etmişti ve bir gün  canı pahasına davaya sahip çıkmıştı... Uhud'un eteklerinde şehid düştüğünde ise 25 yaşlarındaydı... Hey gidi günümüzün 20-25 yaşlarındaki dünyanın cazibesine kapılmış, kendi nefsinin paletleri altında  ezilen Müslüman gençliği...

"Mus'ab Bin Umeyr olmak kolay değil aslanım" demişti bir gün bana Mus'ab Bin Umeyr'i gözyaşları içinde anlatan bir zat... "Mus'ab Bin Umeyr olmak için, Cânân için canı terk etmek gerek. Canı terk edemeyen Cânân'a ulaşamaz." diye eklemişti...

Vesselam...