Akşam olup da karanlık çöktüğü zaman aydınlığına, yine her zamanki gibi başlar kıyılarına yalnızlık vurmaya. Anılarınızdan kale yapıp içine sığınmaya çalışırsın ama nafile, umutların gibi onlar da yıkılıverir başının üstüne. Sessizce gözlerin dolar, içten içe ağlamaya başlarsın. Kalbinden gelir o gözyaşları, gözyaşlarını silip yoluna devam etmeye çalışırsın bi' ümit. Takılıp düşersin, yürümeye cesaret edemezsin bir daha, olduğun yerde beklersin birinin sana yardım etmesini ama gelen olmaz. Sonra gidenleri düşünürsün ardına bakmadan dönüp gidenleri. Öfkeyle dolar için, köpürürsün ama yine kıyamazsın onları suçlu bulmaya, kendinde ararsın suçu, sebepsiz yere kızarsın kendine. Düşünmek istemezsin bundan sonra kendi kendine olacağını. Bi' hışımla telefona sarılırsın aramak için onu ama cesaret edemezsin,
boş boş dolaşırsın rehberde. Eski mesajlarınızı okursun ama sadece mutlu olanları. Anlamamakta ısrar edersin bundan sonra yalnız olduğunu. Sana bunu söyleyenlere kulak asmazsın. Dünya umurunda değildir zaten, kimin ne dediği, ne düşündüğü ilgilendirmez seni. Çünkü senin dünyan sadece ondan ibarettir. Ya da sen öyle sanırsın. Onun da seni sevdiği zamanlara dönmek için her şeyden vazgeçmeye hazırsındır. Boş odalar bulursun kendine, sesinin yankılandığı... Yankılanan sesin başkasının sesi gibiymiş gelir sana. Kendi kendine ümit verip durursun "ya hala seviyorsa, ya hala o da unutamadıysa" diye. Kalabalıklardan kaçarsın. Binlerce farklı ses, binlerce farklı sözcük canını yakar, her bi' sözcükte binlerce hatta milyonlarca anınız vardır çünkü. Öldüğünü düşünürsün, yokluğuna alışmaya çalışırsın ama bilmezsin ki esas öldüğün gün yokluğuna alıştığın gündür...
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre