Henüz 33 yaşında acıların en büyüğünü yaşamıştı o. Gözlerini kapıya dikmiş boşboş izliyordu. Beklediği bişey yoktu artık. Ne bekleyebilirdi ki yapayalnız kaldığı ömründe. Eşi elini tutuyordu, buz gibydi üşüyordu. Onu ısıtan evlat sevgisi acıtıyordu artık. Kayıpların en büyüğünü yaşamıştı çünkü…
Hayat İzmir'de doğup büyüyen delidolu bir kızdı. En büyük hayali okulunu bitirip mutlu bir yuva kurmaktı. Çocuğuna güzel bir hayat sunup eşini heran mutlu etmekti. 24 yaşında mezun oldu ve çalışmaya başladı. Kendi ayakları üstünde durabilen başarılı bir kızdı artık. En büyük eksikliği çok sevebileceği bir adamı bulamamış olmasaydı. Birçok arkadaşı ona yuva kurabilecek nitelikte aklı başında bir eş adayı bulmaya çalışıyordu. Halbu ki Hayat2ın istediği ilk bakışta aşktı. Öyle birisini bulursa ailesiyle tanıştırıp evlenmeyi düşünüyordu.
Biraz zaman geçtikten sonra karşısına tam istediği gibi birisi çıkmıştı. Yiğit'ti bu delkanlının adı ve üstelik çok beyfendi bir insandı. Hayat'ın ailesinin karşısına çıkarabileceği ve onu her konu da destekleyebileceği bir adamdı. Bir yıllık bir illişkiden sonra iki farklı hayatı birleştirmeye ve küçük bir yuva kurmaya karar verdiler. En mutlu günleriydi bu. Arkadaşlarının, ailelerinin doyasıya eğlendiği Hayat gibi sade ve güzel bir düğün yaptılar. İzmir de kalıp burda çalışmak istiyorlardı en kısa zamanda da aralarına minik bir armağan karışmasını diliyorlardı.
Günler ve aylar geçti. Bir çok tuhaflık hissediyordu artık Hayat vücüdünda. Şişlik başlamıştı,midesi sık sık bulanıyordu doğrusu şüphelendiği bişey vardı. Yiğit'le bir doktora gitmeye karar verdiler. Niyahet o müjdeli haber verildi ikisine,sıcacık yuvaları büyüyordu. Bu heyecanı yaşıyor olmak onlara güç veriyordu. İkisinin de en büyük hayali birer iyi anne ve baba olmaktı. Çocuklarından hiçbirşeyden esirgemek istemiyorlardı sonuçta onun için iyi bir gelecek kurmaya çalışmışlardı. Birkaç hafta sonra bebeklerinin cinsiyeti belli olacaktı ve onun için bir isim arayışına girecekleri. Bu seferde o telaş saracaktı onları.
Birlikte gittiler öğrenmeye, oğulları olacaktı. Gözlerinin içi gülüyordu Yiğit'in çocuğunun erkek olacak olması onu daha da mutlu etmişti Hayat için önemli olan tek şey ise sağlıklı bir bebeğinin olmasıydı kız ya da erkek olması onu pek ilgilendirmiyordu. Sonuçta doğacak olan ona ait bir parçaydı. Anneanne,babaanne,dede,karı ve koca hatta arkadaşları artık bu doğacak bebeğe isim aramaya başlamışlardı ama o kadar fazla ve güzel isim vardı ki karar veremiyorlardı. 9 ay boyunca her gün isim araştırdılar lakin içlerine pek sinmedi. Hayat doğumdan sonra koyacaktı oğlunun ismini,öyle karar vermişti.
17 Kasım 2006 yeni bir bireyin aralarına katıldığı gündü. Sancılanmıştı Hayat gece uyurken, apar topar hastaneye gittiler ve doğuma alındı. Ancak işler beklenilen gibi gitmedi Hamilelik esnasında hiçbir koplikasyon oluşmazken doğum esnasında kabus gibi bir olay yaşandı. Bebeğin kafası sıkıştı ve birkaç saniye oksijensiz kalması onun beyinine hasar verdi. Hastanenin koridorları Hayat'ın ağlama sesiyle iniliyordu 'Oğlum' diye bağırıyordu güçsüzce. Ne bir ses vermişti oğlu ne de hareket etmişti doktor anında müdahale etti ve ağlamasını sağladı.
Hayat mutluluk gözyaşlarına boğuldu oğlu yaşıyordu mucize eseri. Kucağına verdiler hüngür hüngür ağladı… 'Umut...' dedi '...senin adın Umut çünkü sen benim umudumsun' .
Doktor üzülerek durumun ciddiyetini anlattı taze anne-babaya. Beyni hasar gördüğü için daha hassas davranmaları gerektiğini ve bir çok davranışının yaşıtlarından daha farklı olacağını anlattı onlara. Üzülüyordu ikisi de ama onlara en güzel hediyeydi oğulları, ne olursa olsun onu hep mutlu edeceklerdi. Herkesten daha çok titreyeceklerdi üstüne.
Yorulacaklardı belki, bazen üzüleceklerdi oğullarının bu durumuna ama onu hep destekleyeceklerdi. Günler, yıllar akıp gitti. Umut birçok tedavi görüyordu. Yaşıtları gibi değildi. Göz teması kuramıyordu, konuşamıyordu. Halbuki neler vermezdi Hayat bir anne kelimesini duyabilmek için; hergün onun hayalini kuruyordu. Bir gün oğlu ona anne diyecekti ve dünyalar onun olacaktı.
5 yaşına girmişti Umut. Kucağa sığmıyordu artık, bakımı zorlaşmıştı. Yürüyemiyordu uğraşlara rağmen. Yiğit oğluna iyi geleceğini düşündüğü özel bir rehabilitasyon merkezine yazdırmıştı her gün servisle gidip geliyordu oraya. Biraz değişiklik oluyordu Umut'a da kendilerine de. Birgün yine her zamanki gibi uyandı Hayat; eşini ve oğlunu da uyandırdı, kahvaltıyı hazırladı, hep birlikte kahvaltı ettiler ve Yiğit işe gitmek üzere evden çıktı. Yaklaşık yarım saat sonra da servis Umut'u almaya gelecekti.
Hayat oğlunu hazırladı. Öptü, kokladı, okşadı biraz da konuştu onunla yüzünde gülücükleri görmek için. Sonra telefonu çaldı ve servise indirdi oğlunu. Umut huysuzlandı biraz, önce binmemek için bağırdı ama Hayat yine de okula gitmesi gerektiğini söyledi 'Annen seni özlemle bekleyecek oğlum' dedi alnından öperken Umut'u. Servis hareket ederken Hayat uzun uzun baktı aracın arkasından. Sonra eve çıktı, kendisini mutfağa attı. Eşinin en sevdiği yemeği yapmaya başladı.
Tam dalmışken telefonu çaldı. Eli kirliydi açamadı telefonu zaten numara da tanıdık bir numara değildi ama nedense aynı numara iki kez üstüste aradı. Hayat, içinde kötü bir hisle cevap verdi bu sefer telefona. Yabancı bir erkek sesi tırmaladı kulağını 'İyi günler Hayat hanımla görüşüyorum öyle değil mi?' ,'Evet benim buyurun' ,'Hayat hanım numaranızı kaza yapan servis şoförünün defterinden bulduk' ,'Kaza mı ne kazası. Umut nerde?' uzun bir sessizlik oldu sonra. 'Buraya gelmeniz gerekiyor oğulunuz tedavi görüyor şuan ambulansta.' 'Yaşıyor mu yani? Bana hemen adresi söyleyin yalvarırım'
Kağıda not aldıktan sonra fırladı Hayat evden, Yiğit'i yolda aradı, oraya gelmesini istedi. Kaza yerine vardığında tahmin ettiğinden daha kötüydü orası. Her yer kan içindeydi servis bir kamyonetin altına sıkışmıştı ve ön taraf olduğu gibi tırın altındaydı. Hayat iki elini başına koydu ve bir polise bakarak bağırmaya başladı. Bir sürü ceset vardı yolda. Üstelik Umut bugün önde oturmuştu.. 'Nerde benim oğlum?' 'Sakinleşin lütfen hanımefendi.' ,'Bana söyle ben sakinleşeceğim' dedi Hayat. Yiğit de o sırada gelmiş karısını kollarının arasına almıştı. Hayat tekme atıyordu kendini kaybetmişti. 'Maalesef kazadan kurtulan olmadı hanımefendi başınız sağolsun'
Ayaklarının altındaki yerkabuğu birden yok oldu ve Hayat kapkaranlık bir derinliğe düştü. Bomboş baktı polisin yüzüne, sonra Yiğit'e döndü. Yiğit ağlıyordu. 'Yalan' dedi. 'Sen inandın mı ona, yalan' diye bağırdı 'Nerde benim çocuğum görmek istiyorum' dedi. Polis memuru onu üstü gazetelerle kaplı küçük bir bedenin yanına götürdü. O minnacık Umut, minnacık bedeniyle orda yatıyordu. Çığlıklar koptu. Sakinleşmesi imkansızdı ikisinin de. Ambulansa alındılar ve Umut'la birlikte hastaneye gittiler. Hayat artık ölmüştü. Yoktu artık o. Mosmordu gözlerini altı. Morgun önünde beklerken 'Hayat Umudunu kaybetti' dedi ve başını Yiğit'in omzuna yasladı...
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre