Walker ormana doğru yürürken neler yaşadığını zihninde canlandırdı. Ona yaşadığı olaylar çok korkunç geliyordu. Buradan kurtulduktan sonra arkadaşlarının öldüğünü ailelerine nasıl anlatacaktı? Hele ki onları dereye atmasını nasıl söyleyecekti. Bu düşünceler ile kafasını hem meşgul edip hem de sopasını yere vurup ilerliyordu. Ormanda biraz ilerledikten sonra bir takım garip sesler duydu. Sesin geldiği tarafa doğru harekete geçti. Oraya vardığında hiçbir şey yoktu. Peki, nereden geliyordu bu sesler? Ayağı ile bir adım attıktan sonra:
-Aaaaaaaaaahhhhhh bu da ne böyle!
Diye bağırdı. Evet, bu bir tuzaktı. Tuzağa takılmıştı. Ama burada bu tuzağın ne işi var diye düşünüyordu. Baş üstü aşağı doğru sallanıyordu. Kalın bir halat onu ayağından yakalamış ve yukarı doğru hızlıca çekivermişti. Bir anda şaşkına döndü. Aşırı derecede adrenalin pompalıyordu. Bu heyecan onu bayıltmıştı.
Daha sonra uyandığında kendini inanılmaz derecede bitkin hissediyordu. Cebinde bir bıçak olduğu aklına gelmişti. Evet, onunla kesebilirdi halatı. Kendini yukarı çekmeye çalışıyordu. Ama açlık ve yorgunluk buna izin vermiyordu. Ne yapacaktı? Buradan nasıl kurtulacaktı? Son bir kez daha denedi ve yine olmadı. Başı dönmeye başladı. Derin nefes aldı. En yakın arkadaşlarını düşündü. Onları onurlandırmak için bu ormanda hayatta kalmayı başarabilirdi. İçindeki canavarı uyandırmaya karar verdi. Süratli bir şekilde kendini yukarı doğru çekti ve halatın üst tarafından tutmayı başardı. İki eliyle halatı sımsıkı tutmuştu.
Daha sonra sağ eliyle halatı tutup, sol eliyle ise bıçağı cebinden aldı. Halatı kesmeye başladı. Ama halat o kadar kalındı ki bir türlü kesilemiyordu. Walker’ın aklına bir fikir gelmişti. Halatın üst tarafının bağlı olduğu ağaç dalına çıkmaya karar verdi. Evet, böylece oraya çıkarak halatı daha rahat kesebilirdi. Halattan tutup kendini yukarı doğru çekmeye başladı. Ağacın dalına çıkmayı başardı. Halatı daha rahat kesme fırsatı bulmuştu. Halatı kesmeyi başardı ancak bir anda inanılmaz bir şekilde baş dönmesi yaşadı ve ağacın dalından süratli bir şekilde çamur birikintisine düştü. Hemen oracıkta bayılmıştı.
Daha sonra uyandığında kısık gözleriyle etrafa bakmaya çalışıyordu. Yüzü ve saçları hep çamur olmuştu. Sol omzunun üstüne düşmüştü. Gözlerini yavaşça açmaya başladı ve ağrı içinde kalkmaya çalıştı. Ama sol omzunun ağrısı buna izin vermiyordu. Çamur birikintisi içinde hareketsizce sağ omzunun üstüne doğru uzanıyordu. Artık ölümü düşünmeye başlamıştı. Ölümün nasıl bir duygu olduğunu zihninde düşünmeye başlamıştı. Birden ayağının dibine bir şey düşmüştü. O kadar halsizdi ki dönüp bakamıyordu bile. Ama çok merak etmişti. Sağ eliyle yerden destek alarak düşen şeyin yanına gitti. Bu da neydi böyleydi. Amerikan topuna benziyordu. Çok sertti. Daha sonra yukarı doğru kafasını çevirdi. Evet, bu bir Hindistan cevizi ağacıydı. Yiyecek bir şey bulduğuna çok sevinmişti. Ama bunu nasıl açacaktı. Gözüne kocaman taşlar ilişti. Ama kendisinde onu kaldıracak enerji ve güç yoktu. Hayatta kalması için bir şeyler yemeliydi. Sol omzunu incitmişti. Sol omzunu sağ eliyle tutarak ayağa kalkmayı başarmıştı. Kocaman taşlara doğru yöneldi. İçlerinden kaldırabilecek bir taş arıyordu. Onu bulmuştu. Elini sol omzundan çekti ve sağ eliyle o taşı aldı. Hindistan cevizine doğru gitti. Onun yanına geldiğinde taşı başının izasına getirdi ve sert bir şekilde Hindistan cevizine attı. Ama Hindistan cevizi kırılmamıştı. Sonra bir defa denedi ve gene olmadı. Sonunda çok sinirlendi bir daha taşı sağ eline alarak sert bir şekilde Hindistan cevizinin üstüne bıraktı. Ama Hindistan cevizinin yerine taş kırılmıştı. Hayal kırıklığına uğradı. Sert bir şekilde kendini ağacın dibine bıraktı. Ağaca yaslandı. Sinirden hem sağ eliyle ağacı yumrukluyor hem de ağlıyordu. Sonra derin nefes alarak kendine gelmeye çalışıyordu. Artık umudu kesilmişti. Ağacın dibinde oturup ölümü beklemeye karar vermişti.
Daha sonra kafasını taşların parçasına yöneltmişti. Taşın bir parçasını gördü. Bu taşın kenarları sivriydi. Aklına bir fikir gelmişti. Ayağa kalkarak kenarları sivri taş parçasını alıp Hindistan cevizinin üstüne koydu. Yeniden kocaman taşların oraya gitti. Kendine göre bir taş buldu. O taşı aldı. Ama bir eliyle hem sivri taşı tutup hem de diğer eliyle büyük taşla vurması gerekiyordu. Sol omzu ağrıyordu. Ama bunu yapmak zorundaydı. Sol eliyle zar zor sivri taşı tutup sağ eliyle diğer taşla vurmaya başladı. Hindistan cevizini kırmayı başardı. Hemen suyunu içip içindekileri yedi. İştahlıca Hindistan cevizini yedikten sonra çok rahatlamıştı. Karnı doymuştu. Şimdi ise yolculuğu boyunca tok tutacak Hindistan cevizi almayı düşünüyordu. Ağaca yavaş yavaş tırmanmaya başladı. Ağacın üstüne çıkmayı başarmıştı. Hindistan cevizlerini eliyle yere teker teker düşürüyordu. Tam bir ağacın dalına uzanırken bir şeyi tuttu ve:
‘’Aman Tanrım bu da ne böyle!’’
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre