Asrın Felaketi: Açgözlülük ve Kapitalizm

Özellikle 20. yüzyılın 2. yarısından sonra sömürgeci devletler (bkz. İngiltere, Amerika, Fransa) sömürdükleri ülkelere özgürlük getiriyoruz diye kendi seçtikleri kuklaları o ülkelerin başına getirip eskisinden daha kolay ve ucuz bir şekilde maden ve çeşitli kaynakları sömürmeye başladılar. Bu sayede önceden de burjuva ve elit olan sınıf daha da zenginleşerek ülkelerinde söz sahibi olmaya başladılar. Kendileri adeta yatarcasına hatta yatarak büyük paralar elde edip çalıştırdıkları sömürdükleri işçilere 1000'de 1 pay vererek aradaki makasın açılmasını sağladılar.

İşte şuan günümüzde dünyanın birkaç yeri hariç uygulanan sistem kapitalizmdir. Kapitalizm zenginle fakir arasındaki makasın giderek açılmasına katkı sağladı.Ve de günümüzde oluşan aşırı zenginler ve aşırı fakirler kesimi oluştu. Kısaca kapitalizm bundan ibaret... Benim esas gelmek istediğim konu açgözlülük.

Açgözlülük insanoğlunun dünyaya ilk ayak atmasından itibaren vuku bulan bir olgudur. Kabilin Habil'i öldürmesinin altında yatan sebep budur. Kavimlerin, milletlerin yok olmasında, savaşmasındaki temel sebep de budur. İnsanoğlu kendisine yetenden her zaman fazlasını ister. Hatta yığınak yapar kendine. Hatta Tolstoy'un kitabında bi' hikaye anlatılır bununla alakalı, çoğunuz okumuştur. Kısaca değineyim;

"Bir çiftçi bir yerde 1000 dönüm arazinin ederinden çok ucuza satıldığını öğrenir ve oraya doğru hareket eder. Orada yaşayanlar çadırlarda yaşayan göçebe tarzında insanlardır. Çiftçinin toprak almak istediğini öğrendiklerinde ona bir teklif yaparlar; "Yarın sabah güneş doğar doğmaz seni bir yere götüreceğiz. Etrafını dolaşabildiğin kadar arazi senin olacak. Dolaştığın arazide her 10 metreye 1 metrelik çukur kazacaksın ki arazinin sınırı belli olsun. Ama tek şartımız güneş batmadan başladığın yere geleceksin." Adam sabah erkenden kazma, küreği alır ve denilen yere hep beraber giderler. Güneş gözüktüğü an başlar. Güneşin tam tepe noktasına gelmesine daha bir saat olduğunu hesaplayan adam baya bi mesafe katettiğini görür ve nasıl zengin olacağının hayalini kurmaya başlar. Her 10 metrede bir şuradan döneyim artık der ancak açgözlülüğü bir sonrakinden, bir dahakinden döneyim diye diye bayağı bir vakit geçer. Artık döner ancak güneş tepeyi geçmiştir. Suyu da azalmıştır. Tekrar işe koyulur. İkindiye doğru son köşeyi de döner. Ancak tepedekileri çok küçük görmektedir. Yetişememe korkusu sarmıştır artık. Elindeki suyu, elbiseleri atar. Başlar hızlı hızlı koşmaya. Güneş yavaş yavaş batmaktadır. Son gücüyle bi' yandan kazar bi' yandan koşar çiftçi. Güneş tam batacakken tepedekilerin yanına gelir çiftçi ve artık buraların hepsi benim der ve düşer yere. Çünkü susuzluktan ve o kadar koşmasından dolayı çatlamıştır. Ve ölmüştür"

Hayatta da tıpkı bu çiftçi gibi insanlar çok. Onlar ölmüyor belki, canlarını kaybetmiyorlar. Ancak insanlığını, manevi değerlerini kaybediyorlar. O daha kötü... Bunu Müslümanların yapması ise adeta Müslüman ismini lekelemek değil de nedir? Peygamberimiz buyurmuyor mu: "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." Gerçi bugün komşuluk kurumu da kalmadı ama...

Özellikle globalleşen dünyamızda insanlardaki cimrilik, nefret ve kin artmaktadır. Buna karşılık sevgi, paylaşmak, cömertlik ise azalmakta. Çünkü reklamlar ve kapitalizm bize gitgide bunu aşılıyor.

Halbuki;

Bizim dinimizin güzelliklerindendir; verdikçe çoğalır malımız, sevgimiz, sevaplarımız... Bunun farkında olmak gerek...