Mutluluklar

Üç noktayla biten cümleler gibiyim bazen. Yarım, eksik, bitememiş, tamamlanamamış ve en kötüsü de bir muamma sarmalı içinde... Sizin de bezmişlikleriniz, bitmişlikleriniz, tükenmişlikleriniz vardır elbet. Ademoğlunu aynı hamurda birleştiren de bu duygular değil mi zaten? Acı, keder, üzüntü, melankoli tıpkı yumurta akı gibi birleştirmez mi insanı?

Aman canım, birleştirse ne olur? Her şey pamuk ipliğine bağlı  değil mi esasında? Her şey basit, her şey anlamsız... Ne önemli bizim için. Saygı duymamışız, sevmemişiz, sevilmemişiz kimin umrunda? Elimi cebime attığımda bir sıcaklık hissediyor muyum? Budur aslolan boşver gerisini. Komşun sana selam vermemiş, bugün sana ihtiyacı olan birinin yanında olmamışsın, arkanı dönüp gitmişsin ne önemi var? Sevdiğin, sevdiklerin sana kırılmış, darılmış... Boşversene, bütün bunların ne anlamı var? Biri gelip sana derdini anlatırken, sen içten içe mutluluktan dört köşe olmuşsan koyver gitsin işte mutlu olmana bak. Mutluluk... Bilir misin sen bu kelimenin anlamını? Bilsen ne iyi olurdu. Cümleler uzadıkça, virgüller arttıkça, hele bir de soru işaretleri çoğaldıkça bu satırlar zor gelir artık bana. Soru işareti demişken...

Yazı türleriyle ilgili aldığım ilk ders düştü aklıma. Hocam demişti ki: "İçinde birden fazla soru işareti olan yazılar eleştirel yazılardır." Hocam kulakların çınlasın ama bu yazı eleştirel yazıdan ziyade "isyansal" yazıya döndü, affeyle. İnsanların "mutlulukları" karşısında çok mutsuzum ama bir o kadar da mutluyum. Neden dersen... Ruhum hala mutluluğun öz anlamından haberdar, ee vicdanım da var. O yüzden çok mutluyum.

Mutluluklar...