Biz Türkler kendi hakkımızda aslında zannettiğimizden daha çok şey biliyoruz, ama bu bildiklerimiz herkesin tarih derslerinde, kendi şahsi araştırmalarında veya kültürüyle elde ettiği birtakım bilgilerden ibaret ve hafızamızda biriken bu bilgileri birbirleriyle bağlayan hiçbir şey yok. Bildiklerimizi bir tasarım demeti halîne getirebilmek için biraz çaba göstermemiz gerekecektir. Okul bilgilerimizden genellikle haçlı seferleri, kutsal ittifak, 1453 Türklerin İstanbul'u fethi, Ortaçağ'ı kapatıp Yeniçağ'ından açmaları; Kanuni'nin Şarklenle baş edebilmesi için I. Fronçoise yardım ettiği veya on dokuncu yüzyılda "hasta adam" diye nitelendirilmemiz. Bir başka açıdan ise kan içen barbarları, tanrı tanımazları, cehennemden gelen zebani Atilla'yı, "kibarlık budalası" Beyazıt'ı, Müslümanlığın varlığını sürdürebilmesi için bütün Hristiyanları öldürmeleri gerektiğini savunan Kızıl Sultan'ı hiç mi hiç tanıyamayacak, "Saraydan Kız Kaçırma" yazılmayacak veya Ingres ve Delacreix bazı tablolarını hiç yapmayacaktı. Iyi ya da kötü şekillerde anılsak da, büyük okyanustan Akdeniz'e, Pekin'den Viyana'ya, Cezayir'e beş binlik bir tarihtir Türk tarihi...
Türklerin Doğum Yeri
Çağımızın Rus tarihçileri "Euroasia" sözü ile yalnız Kuzey Euroasia'yı kastetmişlerdir. Halbuki, Euroasia Avrupa'nın doğu, Asya'nın orta ve kuzey kesimlerini kapsayan kapalı tarihi ve coğrafi birlik arz eden, kendine has yaşayış tarzı ile önem kazanan ve iki kıta arasında adeta üçüncü bir kıta teşkil eden çok geniş bir ülkedir. Bu ülkenin güneyi Kven- lün, Pamir, Hindikuş ve Kafkas dağları ile sınırlıdır.
Kuzeydeki ormanlar bölgesinden güneye ve batıya doğru Mançurya'nın Khingan dağlarından Karpatlar'a kadar göz alabildiğinde bozkır uzanır. Bu bozkırların güney sınırında bulunan Hazar Deniz'i ile Aral ve Balkaş göllerinin kuzey kesimleri boyunca uzanan verimli meralar Altay Dağları'nda son bulur, ancak dağın güney eteklerinde yeniden meydana gelir. Bu şeridin daha da doğusunda sert iklimin etkisiyle çöller oluşmuştur. Oluşan bu kum yığınlarının ardından Tien-Şan ve Altay Dağları'nın arasından Cungarya Kapısı adı verilen bir geçit bulunmaktadır. Bu geçidin kolay geçilen bir yer sanılmamalıdır; mazinin derinliklerine gidildiği nispette onun milletler ve kültürler arası ayırıcı bir çizgi olduğu anlaşılır.
Kadim Türkler hayvanlarını otlatmak için kuzey bölgesine nispeten daha küçük olan, güney bölgesinde bulunan "tuzlu bozkır" (Salzsteppe) adı verilen topraklara giderlerdi. Buranın bazı sahaları verimli topraklara kaplı olup, sulama yolu ile daha mümbit hale getirilirdi. Bu bölgenin tipik hayvanı devedir.
Kuzey bölgesine bakacak olursak "Winterkalte Grasteppe" denilen koyu siyah kestane rengi topraklara sahip esas bozkır, sert kışı ve kar fırtınaları nedeniyle hayat şartları haliyle epey zordur. Buranın tipik hayvanı ise attır.
Daha da kuzeye gidecek olursak, burada iklim yavaş yavaş tunduraya döner. Yer yer ormanlar artarak düzlükleri kapatır. Bu bölgenin güney kısmı bakının da etkisiyle tarıma elverişli bir hal almıştır. Buranın tipik hayvanı ise caribao'dur.
Yukarıda sözünü ettiğimiz bölge dünya tarihinin en büyük cihangirlerine ev sahipliği yapmıştır. Bir çok büyük devletlerin kurucuları ve çeşitli Türk kavimlerini bu bölgede yetişerek dünyada ayak basmadık yer bırakmamışlardır.
Evet Türklerin ana yurdu burası idi...
Şükrü SARIDERE
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre