En büyük toplumsal yaralarımızdandır herhalde günümüzdeki evliliklerde yaşanan sorunlar ve boşanma ile sonuçlanan birliktelikler... Peki ama neden? Sosyolojik açıdan incelendiğinde onlarca neden sıralanabilir, eminim. Fakat hep mi böyleydik, ne değişti de böyle olduk sorularına verilecek cevapları bu işin uzmanlarına bırakıp, olması gerekeni bir misalle anlatmaya çalışacağım.
Gelin Asr-ı Saadet'e doğru hafif bi' yolculuğa çıkalım birlikte... Efendimiz'e kimi rivayetlere göre 9, kimi rivayetlere göre de 10 yıl kadar hizmet ettiği ve bu hizmeti boyunca bir defa olsun 'şunu neden şöyle yaptın' ya da 'neden şunu eksik veya yanlış yaptın' gibi bir ithamla karşılaşmayan o kutlu sahabe Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym ve Ümmü Süleym'in sonradan eşi olacak yüce kâmet Hz. Talha'dan (Hz. Enes'in üvey babası) bahsedip, oradan da Hz. Ali'nin ve eşi Fatıma Annemiz'in evliliğine uzanalım. Zamanını ayırıp anlatımı takip edenlere şimdiden teşekkür ediyorum...
Saadet Asrı'ndaki Evlilkler, Fedakarlık ve İsar Ruhu
Hz. Talha, Ümmü Süleym'e talip olup, evlenmek istediğini bildirir. Ama ortada büyük bir sorun vardır. Aşılması mümkün değil gibi görünen... Hz. Talha, o dönem Müslüman değildir. Ümmü Seleme:"Onunla evlenmeyi kabul ederim ama bir şartla. Ondan bir kuruş bile mihir istemem." der ve ekler:"O'nun mihri, imanı olsun."
Bu teklife Hz. Talha Müslüman olarak cevap verir. Ümmü Süleym'in hakkı olan mihri istememesiyle başlayan fedakarlıklar silsilesi, bu yuvayı tepeden tırnağa saracaktır. Evliliklerin fedakarlıklar üzerine inşa edildiğini daha iyi anlamak için aynı yuvada yaşanan bir başka olaya daha değinmeye ne dersiniz?
Bir gün mescidde iken Ebu Hureyre (r.a.) -ki kendisi son 3.5-4 senede Müslüman olmasına karşın Efendimiz'den kayıtlara geçmiş 5374 hadis rivayet ederek bu alanda sahabeler arasında çok öndedir (ikinci olan sahabe 4000 küsur hadis rivayet etmiştir)- Efendimiz'e gelir:"Ey Allah'ın Resulü, kaç gündür boğazımdan tek lokma geçmedi" der. Ebu Hureyre ki Efendimiz'den başka hiç kimseye Müslüman olduktan sonra arz-ı halde bulunmamış. İzzetinden dolayı kimseye sıkıntısını söylememiş bir sahabedir...
Efendimiz de Eşlerine:"Evde ne var ne yoksa getirin" diye tembihler. Fakat Hüzün Peygamberi'ne 9 kişiden de "evde hiçbir şey kalmamış" diye cevap gelir. Düşünün Allah'ın Resulü, son Peygamber, Necip Fazıl'ın 'O ki, o yüzden varız' diye harikulade şekilde tasvir ettiği Efendimiz'in evinde bile yiyecek yok. Zaten Aişe annemiz değil miydi 'Bazen bir ay, iki ay, hatta üç ay evde yemek pişmediği olurdu' diyen... Sadece su ve hurma, onu da buldukları takdirde yemiyorlar mıydı Hane-i Saadet'te dahi...
Her neyse... Gelen bu hüzünlü haberlerden sonra Efendimiz yapılacak son şeyi yapar ve Ebu Hureyre'yi tutup sahabelere seslenir:"Yok mu kardeşimizin karnını doyurup evinde misafir edecek biri?"
Bu çağrıya ilk yanıt Hz. Talha'dan gelir ve Ebu Hureyre ile birlikte yola koyulurlar. Eşine durumdan bahseder ve Ümmü Süleym, cevaben, evde kalan son çorbanın da ancak bir kişiye yeteceğini söyler. Bunun üzerine kendi çocukları ve eşine yemeği yedirmez. Ebu Hureyre ile birlikte sofraya oturur ve Ümmü Süleym ile aldığı karar üzerine planını uygular. Işıksız ortamda yenen çorbaya Hz. Talha kaşığını boş bir şekilde götürüp getirir. Ve bu sayede olan bitenden habersiz Ebu Hureyre'nin de karnı doyar.
Tabi isar ruhu bunu gerektirir ya; durumdan kimseyi de haberdar etmezler. Yine bir sabah namazı vakti Efendimiz ve sahabeler mescittedir. Sabah namazı vakti Cebrail Aleyhisselam, Hz. Talha'nın evinde olan bitenden ötürü müjde ile birlikte gelir. Efendimiz olayı bilmese de, bahsedilen kişilerin Hz. Talha ve Ebu Hureyre (r.a.) arasında geçtiğini anlamıştır. Namaz biter bitmez heyecanla yanına çağırır ve:"Siz dün evde ne yaptınız?" diye sorup olayı öğrenir. Ve olay da bu şekilde tarihin sayfalarında yerini alır.
Son olarak çok kısa bir şekilde Fatıma Validemiz'le ilgili bir hususa değinmek istiyorum. Evlendiğinde çeyizindeki parçaların sayısı 10'dan azdır... Burada tabi ki meseleye sadece Fatıma Annemiz boyutu ile yaklaşmamak lazım. Çünkü denklemin olmazsa olmazı Efendimiz'i unutmamamız lazım. 'O'nun gibi bir eş bulduktan sonra, çeyizin ne önemi var' diyen pek çok kişi de çıkacaktır belki. Ama bizim düşünce ve duygularımız genellikle gönlümüzde kalması ve hareketlerimize aksetmemesi ile meşhurdur. Rabbim bize o dönemdeki gibi karşılıklı güzellikler ve fedakarlıklarla dolu birliktelikler nasib eder inşallah...
Ve gelelim sorumuza; karı koca herkesin elini taşın altına koyduğu, fedakarlık dendiğinde bir an bile dûr olmadığı, herhangi bir şekilde tereddüdün söz konusu olmadığı o evlilikler nerede, günümüz evlilikleri nerede..?
Günümüzde Evlilikler, Fedakarlık ve Maddiyatçılık
Şimdilerde bir bez parçası yüzünden dahi boşanmıyor mu insanlar? Her şey konuşulup edildikten sonra, yüzükler bile takıldıktan sonra bohçaydı, şuydu-buydu diye ayrılan binlerce çift yok mu? Efendim neymiş halının markası şöyle olmazsa olmazmış. Oturma grupları şu şekilde olmazsa bu iş bitermiş... Ne yapıyoruz biz? Evliliğin amacını şaşırdık tamam amenna, ama kendi amacımızı da mı şaşırdık? Ne için varız biz? Elimize geçeni savurganca harcamak, elimizde bir şey kalmadığında da muhatabımızı maddi açıdan olmadık yükler altına sokmak için mi?
Bir kanepe, halı, gelinlik, oturma grubu gibi dünyevi meselelerin ucuna mı taktık hayatımızı? Batsın o zaman öyle ev eşyası... Yerin dibine girsin o zaman öyle evlilik. Önümüze eğelim başlarımızı, utancımızdan kaldıramayalım içine düştüğümüz maddiyat denizinde boğulurken dahi, çevremizde elimizden tutup da doğru yolu gösterme basiretini gösterecek insanların olmayışından ötürü... Yazıklar olsun evliliği bile oyuncak eden bizlere, yazıklar olsun. Öyle Peygamber'e böyle ümmet... Yakışıyor mu Allah aşkına...
Bu yazıya 5 yorum yapıldı.
Yazinin sonunda deginildigi üzre hakki tavsiye edecek insanlara ihtiyacimiz var..
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre