"Mihrimah’ım Ay parçam
Şu hayatta yaşama sebebim olan hüzünlü kardelen'im yokluğunu hissettiğim soğuk gecelerden birinde sesleniyorum sana ve adını söyledikçe boğazımda düğümlenen cümlelerin ne kadar zor olduğunu bilemezsin senin yokluğunda.
Uzak diyarlarda yaşamanın ve senden ayrı kalmanın bedelini ödüyordum. Ve her geçen gün sana kavuşmanın hayali ile yaşıyordum oysa ki seninle her güzelliği yaşayan ömrümün; eminim ki en güzel ve en değerli yıllarıydı hiç bitmesin istediğim veya mutlu son olan bir özlemdi bendeki sadece...
Kardelen'im bu mektup sana ulaştığında belki de en zor anlarımdan birisini yaşıyor olacağım belki de senin nefretini kazanmış bir kişi kim derdi ki bir gün bu cümlelerle karşına çıkacağımı ve sana olan sevgimi bu şekilde yazacağımı...
Artık kavuşmamız bir hayal ve sen hayallerinle bu yolculuğu başlatmış oldun. Benden gizlemiş olduğun sınavın ve Ankara macerandı belki de bu kararı vermemi kolaylaştıran sebepler.
Sana yazmak için kalemi elime aldığımda aklımın durduğunu hissettim. Senin hayalini koydum karşıma dilimin lal olduğunu hissettim. Ama ne çare ki içimin kıpırtısıdır. Sana dökülen dildeki isyanım. Seni her gördüğüm anda içimden kopan fırtınalara ne deniz buldum ne de o denizde sakinlikle yüzdüreceğim bir gemim oldu. Senin karşında mahcup olmaktayım. Seni kaybetmemek için göstermiş olduğum çaba benim nazarımda takdire şayandır ama divane gibi gezen ömrüm fermansız bir cellâda kurban olacaktır.
Sana derdimi dille dökmek isterdim Ama gel gör ki sana bunları yüzüne anlatacak cesaretim kalmadığını hissettim.
Sana yazılan bu mektup âcizane dilimden kâğıda düşen naçizane fikirlerdir
Ama ne yapacağımı bilmeden yazdığım bu mektup için özrümü tekrar dile getirirken sağlığına duacı olarak huzurunuzdan ayrılıyorum…"
İnanamıyordum bu yazılanlara ve soluğumun kesildiğini hissetmiştim annemin.
"Gizem, kızım!" diye koştuğunu hatırlıyordum sadece.
Gözlerimi açtığımda başımda annem, Sinem ve Bayan Eleni'yi görmüştüm ve ağlamak istiyordum. Bütün bu olanlara anlam veremeden annemin "İyi misin kızım doktora gidelim mi?" dediğinde, sadece başımı sallayıp hayır demiştim. Oysaki sesim çıkmıyordu ya da konuşmak istemiyordum artık hiç kimse ile...
Mektubun devamını baş başa kalınca annem anlatmıştı aslında ve sevdiğim adam Muzaffer evleniyordu annem bu yüzden ANKARA’da yanımda olmak istemiş. Ve iyiki de gelmişti...
.......
Okulumu bitirmiştim girmiş olduğum memurluk sınavını kazanmış ve İstanbul'a taşınmıştım artık kendi ayaklarımın üzerinde bir yaşam sürmekteydim. Artık hayatımda Muzaffer diye birisi yoktu çünkü evlenmiştim ve bir kızım vardı. Ve her anne gibi yaşama sebebimdi. Hayallerimiz olan kız kulesine karşı oturuyorum. Kızım Sümeyye sahilde martılara simit atarken aklıma gelmişti; çantamda duran mektubunu yaşlı gözlerle okuduktan sonra cam şişeye koyup denize bırakmıştım....
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre