Bir Türk sanat filmine değinmek istiyorum. Evet bir sanat filmi ve yeni izleyecekler için sakin bir kafayla hatta mümkünse yalnız, köşesine çekilip kendini atmosferine bırakmasını tavsiye ediyorum. Türkiye’ye yıllar sonra altın palmiye ödülünü getiren Kış Uykusu’na. Ee sanat filmi dedik tabi Türkiye’de yapacağı gişe malum. Neyse ki Cannes’ten hemen sonra vizyona girdi, yine de sonuç ortada.
İlk bakışta üç saat olması gözüme çarpıyor. Nuri Bilge Ceylan'ı daha önceden tanımış olmam ilk bakışta bu süre için gözümü korkutmaya yetti. Ama yine Nuri Bilge Ceylan'ı tanımış olmam aldığı ödülden daha çok itti bu filmi izlemeye. İnanın o üç saat nasıl geçti bilmiyorum. Pek genellenebilir bir şey değil bu ama sanat filmi severler için söylemem gerekirse öyle olacaktır. NBC görsellikte yine beni mest etti. Diğer yapıtlarına göre üzerine eklediğini düşünüyorum. Karakterler de öylesine derin analiz edilip, usta oyuncularla yansıtılınca ortaya bir NBC büyüsü çıkmış yine. İşte tam da kastettiğim zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız kısmı bu büyüden olsa gerek. Artık alıştım adeta yaşıyormuş hissiyle izlemeye onun yapıtlarını. Tabi bir şahsa yüklememeliyim bunu. Özellikle eşi ve cinematiğin ismi sık sık geçiyor verilen emeklerde.
Diğer eserlerine göre alışılmışı giderek bozuyor bu filmde ve uzun uzun sık sık diyaloglara yer veriyor. Özellikle Demet Akbağ ve Haluk Bilginer’in orta kısımlarda tartışmanın şiddetlendiği diyaloglar aklıma kazınanıydı diyebilirim. Filmde şöyle bir geriye dönüp baktığımda çoğu hatrımın arasına giriveren, en önemli sahne olduğunu düşünüyorum.
Kış geliyor ve bir aydının, mesajı verecek kadar karakterin ruh halinin derinlerine iniliyor. Temel kavramları, çatışmaları, iç çatışmaları yansıtmasında çoğu yorumda da hemfikir olduğum üzere ciddi bir Çehov ve Shakespeare esintisi var. Zengin bir kimlikten ideolojik, politik mesajlar verildiğini de düşünüyorum. Sadece senaryo için malzeme sahneler değildi zannımca. Oyuncular içinse ne diyebilirim ki, Haluk Bilginer’den başkası oynasaydı bu tadı verir miydi düşünmek istemiyorum pek. Ya da beni kör ediyor, bilemiyorum ama nokta atışı bir seçim. Ayrıca o bahsettiğim büyüden filmde birkaç kere uyandımsa en önemli sebebi de Nejat İşler’dir. Zevkle, hayranlıkla bekledim, izledim onu ama dediğim gibi birkaç kez uyanmama sebepti. Hiç sıkılmadan heyecanımı koruyarak izledim onu da.
Olumsuz eleştirilerime gelince ben işin görsel teknik boyutundaki açıklardan, yanlışlardan pek bahsedemem ama senaryo kısmında sanki zor yollardan değil de daha kaçarak seyirci düşündürülmeye çalışılmış. Tabi bu muazzam bir emek ve kolay kolay yorum yapılamayacağını da düşünüyorum. O yüzden kısa tutacağım bu asıl endişemi, asıl tespitimi. Yani zannımca NBC'nin yazarlığından, sanatçı kimliğinden, sunumundan öte beklentim olan onun bir düşünür olarak kazandıracaklarından umudumu da azaltan bir film. Geleceğe uzanabileceğini düşünüyorum bu harika yapıtın ama Türk sinemasının daha çıtayı yükseltebilecek çok yolu olduğunu da görüyorum.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre