Sigaram elimde, kahvem karşımda yazdım seni ben. Bir yudum kahvede bile, sen kokuyordun burnuma yudumlarken. Seni içime çeke çeke, ah etmeyerek yazdım. Yürüdüğüm bu yollar, seninle beraber fazlasıyla taş olmaya başlamıştı.
Biliyorum sevdası için tek yanan ben değilim, ya da kavuşamayan... Ama yine de insanın canı acıyor ya sevdalısına ve günler geçtikten sonra, zaman bana bir şeyi daha gösterdi; tükenmek bilmeyen 'tükenmez' kalemin bile tükenebileceğini. Tıpkı ben gibi, hayat gibi...
Bazen haddimi aşarak sığmayacağım yerlere girmeye çalışıyorum; kalbine girmek istediğim gibi. Seni hala çok sevdiğimi söylemeyecek kadar cesaretsiz oldum. Çünkü biliyorum ki söylediğimde tekrar terk edeceksin beni. Bu yüzden görünmez varlığını hissettirmeden uzaktan sevmeye devam ettim seni.
Zaten 'aşk' da alışık değildir karşılıklı duygulara. Bizim aşkımız alışmıştı yalnızlığa. Olur ya ellerimiz kavuşursa bünyemize dokunurdu. Ve bu eller ancak seni yazarken kavuşabildi , dokunabildi bir nebze olsa yüreğine... Ve yine ben bu gökyüzünde senin için yaşamışım, bunu hissettiğim zaman kendime ait bir hayatın olmadığını anladım. Ben sen olmuşum! Senden ibaret, sen olmazsan sudan balığın çıkmış hali gibi gökyüzünde boğulucakmış hissiyatı var yüreğimde. Bir ömür yanlız bıraktığın bu yürek, eller şimdi ne olucaktı, hiç düşünmeden terk ettin beni. Ben hep seni yazdım da, sen hiç okuyanadın beni, ne kadar zor bir durum oysa ki, sayfalara sığdıramadığım sen, sevdam, beni okumaktan acizsin. Hep derlerdi ki vazgeçtiğin gün sana geri dönecektir. Sahi vazgeçersem döner misin ? Ya da döndüğünde her şey için çok geç olur mu..
Bir nebze sevilebilmek umuduyla aynı sonlara tabi kaldı sevdam ..
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre