Olumlu bir başlık gibi duruyor fakat değil. İpin ucu kaçtı mı, geri alınabilir mi, bunları da bilmiyoruz. Büyük kim küçük kim belli de değil. Bu gibi durumlar ailelerden taşar oldu artık. Gençler ya da çocuklar ne yapması, nasıl davranması gerektiğini bildikleri halde uygulamaz oldular. Bunun nedeni ne sizce? Bence gevşek yönetim. Aile içinde olsun, okulda olsun disiplin denilen terimin kullanılmadığını herkes biliyor. Yani kim ne yapmış kim ne etmiş kimsenin umurunda değil. Daha önceki konularımda bahsettiğim ailelerin çocuklarını başı boş bırakmalarının yanı sıra, okullarda da kuralların uygulanmadığı ve öğretmenler de dahil kimsenin disipline uymadığı bir ortamdayız.
Bu konuyu eleştirmekten büyük zevk alacağım. Çünkü ben çok rahatsız oluyorum. Öğrenci okula ders çalışmaya falan değil, arkadaşları ile takılmaya, eğlenmeye ya da öğretmenleri dövmeye geliyorlar. Bu yeterli değilmiş gibi öğretmenlerin çoğu da saatini doldurup, parasını alıp gitmeye geliyor. Kimi ders vermez kimi ders saatinde telefon ile konuşur kimi de ders anlatacağı yerde yaşadığı çocukluk aşklarından bahseder. Bunlar gördüğüm durumlar olmasa idi olmuş gibi anlatmazdım. E öğretmen bu kadar gevşek olur ise öğrenci ne yapmasın? Ondan sonra bir öğrenci terbiyesizlik yaptı diye azarlarlar, o öğrenci de gider sülalesine haber verir, o sülale de gelir öğretmeni darp eder. Saçmalığa bakar mısınız! Öğretmen, öğrenci, aile ilişkisine bakar mısınız!
Öğrencilik hayatım boyunca birçok okul değiştirdim. Benim okuduğum okullarda da vardı böyleleri. Yalnız şunu fark etmiştim. Öğretmen öğrenciye karşı nasıl ise öğrenci de ona göre saygı gösteriyordu. Okulumuzda bazı öğretmenler derse girdiği zaman kimse takmaz ve dinlemezdi. Bırakın dinlemeyi sınıfın bir ucundan bir ucuna küfürleşenler bile olurdu. Bu durum öğretmenin işini iyi yapıp yapmadığını gösteriyordu zaten. İki satır yazı yazdırıp dersi tamamlamak öğretmenlik olsa idi bütün öğretmenler bunu yapıyordu zaten. Ama bazı öğretmenlerimiz de vardı ki derse girdikleri zaman kimse konuşmaz, öğrenci tembel bile olsa, anlamasa bile saygısızlık yapmaz ve hatta ağzı bozuk, kavgacı diye nitelendirdiğimiz arkadaşlarımız bile yaptıkları bir saygısızlık olur ise özür dilerlerdi. Şimdi bu iki durumu karşılaştırdığımızda öğrencinin durumunun öğretmenin tutumuna bağlı olduğunu anlıyoruz.
Okulumuzda öğretmenlerimiz bize şiddet uygulamazlardı. Hatta çoğu zaman kızmazlardı bile. Ama bazı öğretmenlerimizi daha fazla seviyorduk. Ve dersinde saygısızlık adına bir durum olmuyordu. Çünkü, sınıftan içeriye girdiği zaman üzerimizde öyle bir etki bırakıyorlardı ki susup dinleme gereği duyuyorduk. Kesinlik ile korktuğumuzdan falan değildi. Tamamen saygıdandı. Dersi anlatırken öyle bir ses tonu kullanıyorlardı ki ilgimizi çekiyordu ve bize öğüt verecekleri zaman klişe sözleri kullanmıyor, tamamen bizim dilimiz ile ve daha candan konuşuyorlardı. Aslında anlatamadığım başka bir ruh hali de vardı diyebilirim. Böyle öğretmenler çok az. Benim okuduğum okulda sadece iki tane vardı sanırım. Bize ne yapmamız gerektiğini ailelerimizden daha iyi anlatan sadece iki öğretmen. Ve bu öğretmenlerin dersleri bittiğinde her şey eski haline dönüyor, sınıf yine haylazlığına ve tembelliğine devam ediyordu.
Bu öğretmenlerimden birinin adını vererek ona olan minnet borçumu ödemek ve onu yüceltmek istiyorum. Hiçbir öğretmenin dersinde Sinem hocanın dersinde gördüğüm saygıyı ve sessizliği görmedim. Kendi sorunlarımızı bile açabildiğimiz, başka öğretmenler ile olan problemlerimizi anlatabildiğimiz, kendimizi yanında doğru ve iyi hissettiğimiz belki de tek öğretmen Sinem Özkorkmaz. Her öğretmenin olması gerektiği gibi bir öğretmen. Bir gün bile sırf ticari amaclı, ayını doldurmak için derse girdiğini hatırlamıyorum. Sınıf kendi halinde takılırken ders anlattığını, defteri imzalayıp çıktığını hatırlamıyorum. Okulumuzun en haylaz öğrencisine bile bir gün hakaret ettiğini hatırlamıyorum. Öğrenciye söz hakkı vermediğini, arkadaşları içinde rencide ettiğini hatırlamıyorum. Ve bize ders dışında hiçbir zaman aşk hikayelerini anlatıp ağlamadı. Bunu yapan öğretmen var inanabiliyor musunuz? Şimdi hangi öğrenci saygı gösterir ki? Ders anlatsa ne anlatmasa ne. Artık öğretmenler öğrencileri karakter sahibi yapmaya çalışmıyor. Onlarla konuşmuyor. “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseridir.” Sözü gerçekten çok doğru. Neslin olumlusunu da olumsuzunu da öğretmen yaratır. Önce ailede başlar. Kaldı ki daha önce anlattığım gibi artık ailelerde de iş yok. Bu okulda da böyle olunca saygısızı da olur, okuldan kaçanı da olur, öğretmene küfür edeni de olur, döveni de...
Bir şey vermediğimiz müddetçe kimseden hiçbir şey isteyemeyiz. Biz gerçek anlamda eğitilmek istiyoruz. Öğretmenlerimiz işlerini yapsın istiyoruz. Bağırıp çağırmak ile, hakaret etmek ile, ya da sınıf almış başını gider iken telefonla konuşmak ile öğretmenlik olmaz. Öğretmenin beklentisi var ise öğrencinin de beklentisi var. Öğretmenler artık hazıra mı konmak istiyorlar yoksa! Evet! Anlatmıyor değiller. Susmamız gerektiğini, dersi dinlememiz gerektiğini anlatıyorlar. Ama sonucunda ne olacağı hakkında bir şey söylemiyorlar. Vurmak kızmak bağırmak yerine daha doğru cezalandırmıyorlar, çocukları hakkında ailelerini bilgilendirmiyorlar. En küçük örnek ile öğretmen bir ödev veriyor, öğrenci yapmıyor, iki ödev veriyor öğrenci yapmıyor, üç ödev veriyor öğrenci artık “ nasıl olsa hoca bakmıyor ya” deyip iki kere yapmıyor. Halbuki ödevler sürekli olarak kontrol edilse ve yapmayan için kesin cezalar uygulansa öğrencinin savsaklaması en aza indirgenmiş olacak.
Yani anlayacağınız öğretmenler ders çalışmaya teşvik edecek, sürekli denetim yapacak. Ben bir öğrenci olarak söylüyorum bunları. Sinem öğretmen derse girdiğinde bütün bir yıl ders çalışmayan çocuğun Sırf sinem hocanın ödevlerini yaptığına şahit oldum. Çünkü teşvik ederdi, anlattırırdı, konumuz her ne ise herkese söz hakkı vermeye çalışırdı. Sınıfın en çalışkan öğrencilerini bütün bir ders konuşturmazdı. Eski öğretmenlerimizi yitirdikçe yerine gelen öğretmenlerin sayısı çok az oluyor. Eğitim bile ticari olmuş artık. Öğretmenler öğrencilere 0 vermekten zevk alır olmuş. “Sıfır” diye sınıfın içinde bağırmaktan hoşlanır olmuş. Kendi egolarını mı tatmin ediyorlar ne! Alçaklık yükseklik mevzusu mu yapıyorlar anlamıyorum.
Size bir anımı anlatacağım. Orta 2 yi okuyordum. O sıra Kazım Karabekir'de oturuyorduk ve ben oradaki Inkilap İlköğretim okuluna gidiyordum. Dönemi tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım 2006-2007 dönemi idi. Ciddi anlamda yüzüne bakmak bile istemeyeceğiniz gıcıklıkta bir matematik öğretmenimiz vardı. Bayandı. Hani çalışkanı kayırıp, kendi tarafına çekenler var ya onlardandı işte. Okula yeni gelmiştim ve adapte olamamıştım. Çok arkadaşım tarafından dışlanıyordum. Okul formamı alamamıştım ve herkesin bana fakir gözü ile bakması beni okuldan uzaklaştırıyordu. Okullardaki anlam veremediğim konulardan biri de fakir ile konuşulmamasıdır. Her ne ise. Bundan dolayı okulda kendimi kötü hissediyordum. Ayrıca en arka sıraya oturtulmuştum ve bu durum benim sınıf içi performansımı hep düşürmüştür. Psikolojik olarak kendimi iki kere fakir ve geriye atılmış hissediyordum. Bunların hepsi üst üste iken bir de bu mendebur hocanın o meymenetsiz suratını çekiyordum. Bir gün matematik sınavı olduk ve başarılı geçmedi. Ben de kağıdın sonuna aynen şöyle bir not düştüm “ öğretmenin size söz veriyorum bir dahaki sınavımda çok başarılı olacağım. Ama lütfen notumu arkadaşlarımın yanında okumayın. Rencide olmak istemiyorum. Ve sizden bu kötü not için tekrar özür dilerim. Lütfen bu ricamı geri çevirmeyin.” İnsan olan biri, öğrencisinin iyiliğini düşünen biri bu notu dikkate alırdı. Sınav notlarını açıklıyordu ve en arka sıradan öğretmenin gözlerine bakıyordum. Notumu okumasını istemiyordum. Sıra bana geldi adımı söyledi ve ardından da notumu...” Tuğba Dilek Uluözen 25. Bu gidişle ……yı, ……. Yı, ve Tuğba'yı sınıfta bırakacağım.” dedi ve umursamaz bir halde diğer notları okudu. Eğer gerçekten iyi bir öğretmen olsa idi beni yanına çağırır bu notun sebebini sorar, ve bir daha böyle olmayacağına dair söz alırdı. Ama o beni rencide etmeyi herkesin bana bakmasını ve benim utanmamı tercih etti. Bundan haz aldığını o anda anladım.
Yüzündeki ifadede bu açıkça belli oluyordu. Ve şimdi döngüye bakın ki bir yazar oldum ve o rencide ettiği, 14 yaşındaki kız, o dışlanmışlığın arasında rezil olmasından haz aldığı kız kitabında onu yazıyor. Beni hatırlamaz. Bundan eminim. Ama ben onu unutmam. O gün böbürlenerek notlarını okuduğu çalışkan öğrencilerinin hiçbiri bu gün bir yazar değil ve kitaplarında ondan bahsetmiyor. Eğer üzerimde bir öğretmen olarak olumlu bir etki bıraksa idi, o gün beni rencide etmeyip yanımda olsa idi bu gün ondan Sinem öğretmenden bahsettiğim gibi bahsederdim. Neticede Sinem öğretmen babamın oğlu değil ve kimseyi övmek için yapmıyorum. Doğruları söylüyorum.
O günden sonra okula gitmedim ve sınıfta kaldım. Öyle bir ortam vardı ki kim öğretmene hediye alıyor ise o gözdesi oluyordu. Kolejden gelip bize hava atanlar vardı. Geri zekalı attan inip eşeğe binmiş, bir de bu salaklığı ile hava atıyor. Bunları gördüm ve bir daha da gitmedim. 1 yılıma sebep oldu o matematikçi. Çünkü kim olur ise olsun bu şekilde rencide edilemez. Yaşımız kaç olur ise olsun neticede bizim de gururumuz var. Ben bu gün yine kazanmış sayıyorum kendimi. İstediğim noktaya varmama 5 kaldı çünkü. Ama o öğretmen (öğretmen de denmez ya ne ise) kayıp etti. Bu gün olumlu konuşulmak var iken kötü konuşuluyor. Şimdi bir düşünün bu kadında öğretmen, Sinem öğretmen de...
Anlatmak istediğimi anladınız umarım. Hep öğrenciye yüklenmek yanlış bence. Son zamanlarda öğretmenler hep darp ediliyor. Neden? Yine öğretmenler yüzünden. Siz öğretmen olarak öğrencinize söz geçiremiyorsanız, onun böyle bir terbiyesizliği yapmasına engel olamıyorsanız hiçbir şey kazandıramamışsınız demektir. Bence bu mesleği bırakın. Çünkü yazık, gerçekten gönüllü olup atanamayanlar var. Hiçbir şey olamayanlar en azından öğretmen oldukları için bu ülkede öğretmenler dayak yiyor. Gerçekten isteyip olamayanlar ise gelecek açısından kayıp oluyor.
Anlayacağınız “öğretmenler öğrencilere kızmayın. Çünkü yeni nesil sizlerin eseridir.”
Öğrenciye sorumlulukları ve yapması gerekenler doğru aşılanır ise öğretmenlerde bu gibi rezil durumlara maruz kalmazlar bence. Pekiyi ya sizce?
Bu yazıya 7 yorum yapıldı.
Hepimizin hayatında bahsettiğiniz gibi öğretmenler olmuştur muhakkak. Bizlerde iyisiyle, kötüsüyle izler bırakmış öğretmenler... Ama mesele öğretmek değil sizin de dediğiniz gibi. Önemli olan öğretmenin yanı sıra eğitmek...
Yoksa tahtaya çıkıp bir şeyler anlatma işini zorlansa da herkes yapar. Ders anlatmak marifet değil. İnsan yetiştirmek önemli. Biz dersi nasıl anlatacağımıza kafa yoruyorken, insan yetiştirmeyi unuttuk. Hepsinden önce de insanlığı unuttuk... O yüzden dersine girdiğimiz öğrenciler de bize benzer oldu.
Allah sonumuzu hayır etsin...
gelecekte ülkenin ne halde olacağinı gösteriyor zaten sen her ne kadar yazılarında farklı konuları ele alıyor görünsende resmin ana fikrinde hep bu toplumun var olan sorunlarını ve unutulmuş kanamaya terk edilmiş konularına değiiniyorsun.Eğitimçi görünen aslında kendini bile eğitememiş insanların eline yeni neslin yetiştirilmesi bırakıldığı sürece bu yaralar hep kanayacak malesef.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre