Ben bir insanım. İnsanca yaşamalı ve insanca çalışmalıyım. Hayat herkese ölçülü davranmaz bunu herkes bilir. Kimi mülk sahibidir kimi ise mülkü yapan, inşa edendir. Kimi çalıştırandır kimi çalışan. Ama her ne olur ise olsun hepimiz insanız ve hepimiz öleceğiz. Boşuna mal ile, mülk ile hava atmanın ve sahip olduklarından dolayı böbürlenip, kendini padişah sanmanın –ki padişahlarda ölümlüdür– manası yoktur.
Eğer ben olmasam, yani işçi olmasa, işveren diye bir kavram söz konusu bile olamazdı. Ben yokum ki neye iş verecek ve nasıl iş sahibi olacak? Ama biraz da “ekmek kapısı” diyenler yüzünden o 'ekmek kapısıdır' denilen yerlerin sahipleri, sanki doğuştan sahiplermiş gibi böbürlenirler. Devamlı hiyerarşi sağlarlar ve dahi işciyi azarlarlar. Bu cüreti onlara kim tanıyor? Tabii ki de boyun eğenler. “Ekmek kapısıdır.” diyenler.
Gerçi biz de para için çalışırız. Bir şeylere sahip olmak ve geçinmek için işe ihtiyaç duyarız. Bu olağan bir durumdur. Ama bu demek değil ki ben bir patronun altına gireceğim. Öyle bir izlenim yaratıyor iş sahipleri. Ben olmasam sen ne kazanacaksın? 'Çok konuşmasınlar' demek tam yerinde olur sanırım.
“Oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konur.” diye çok güzel bir söz okumuştum. Ne kadar anlamlı ve doğru. Bu da demek oluyor ki kimse Şah değil. Herkes haddini bilmeli. Tam 12 saat, 1 öğün yemek ( o da sınırlı olarak ) , sigorta yok, yol parası yok, ara vermek yok, dinlenmek yok… İşte böyle bir durumda çalıştım ve artık dayanamadığım zamanlarda 15 – 20 dakikada bir lavaboya gidip 5 dakikacık dinleniyordum. Ben mecbur muyum asgari ücretten daha düşük ücret ile, bu şartlar altında çalışıp, tuvaletlerde 5 dakika dinlenebilmek için fırsat kollamaya? En ufak bir hatada herkesin ortasında rencide edilip, rezil olacak derecede aşağılanmaya? Hiç aşağılanmadım, kaldı ki böyle bir terbiyesizliğe müsaade etmem zaten. Ama o duruma sokulanlara şahit oldum.
Kimse ağzını açıp bir şey demezdi ki “Aman kovulmayalım.” diye. İnsanları nelere mecbur bırakıyorlar! Sanki mezara götürecek malını. İşte orada çalışırken peçete satan çocuklara gizlemeden yüz veriyordum. “ 1 – 2 lira ile fakir olmaz bunlar!” diye düşünerek açıktan açığa veriyordum dondurmaları. Keşke bir söz etselerdi. Nasıl yedirirdim laflarını. Bu sefer ben herkesin içinde rezil ederdim onları. Tabii onlar da biliyor kime rahat rahat bağırabilir, kime yapamaz. Kişi kendini belli eder. Müşterilerin önünde rezil ettiğim olmuştu patronu. Hep siz mi bize yapacaksınız!
Sen benim sayemde zengin oldun, şimdi kim oluyorsun da, hangi cüret ile beni azarlayabiliyorsun? Sen bana değil ben sana iş veriyorum
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre