O’nu (sav) anlamak için, önce O’nu tanımak gerekir. Tanımadan anlamak zordan da öte imkansızdır. O (sav) Kainatın İftihar Tablosu, O (sav) İki Cihan Serveri, O (sav) Nur ikliminin en parlak halesi, O (sav) Ahmed-i Mahmud Muhammed Mustafa...
Şöyle bir düşünelim günlük hayatımızda Hz. Muhammed (sav) ile ne kadar alakadarız? Yirmi dört saatlik zaman diliminde biz O’nu ne kadar anıyoruz veya O’nun yaşamını örnek alabiliyor muyuz? O’nu (sav) anlamak için ne kadar çaba sarfediyoruz? Yoksa günlük meşguliyetlere dalıp O’nu unutuyor muyuz? Oysa O (sav) bizi unutmamıştı, doğarken ve yaşamı boyunca “Ümmeti, ümmeti” demişti. Biz acaba bu nidaya karşlık “Efendim, efendim” diye biliyor muyuz?
O’nu (sav) okuyamayan günümüzün insanı aldandı ve aldanıyor. O’nun (sav) yolundayım derken bile O’ndan (sav) ne kadar uzak düştüğünün farkında değil ne yazık ki... Evet, günümüz insanı, O’nu anlayamadığı gibi, O’nu yanlış tanıtıyor. O’nun ahlakına vakıf olamadığı için, ahlaksızlıkta sınır tanımıyor günümüzün aldanmış insanı...
Gelin hep beraber 1400 yıl öncesine gidelim ve bir nebze dahi olsa O’nu (sav) tahayyül ederek anlamaya çalışalım. Mehmet Akif, o döneme ait hislerini şu dizeleri ile ifade ediyor:
“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!”
Böyle bir toplumda neşet etmiş olan Hz. Muhammed Mustafa (sav), içinde neşet ettiği toplumun sapkın davranışlarını redediyor ve toplumun yaşadığı bulanımlarından toplumu nasıl çıkarabileceğinin hesaplarını yapıyordu. Toplumu kasvetlerin sardığı, hak ve adaletin mechul olduğu, iyiliğin horlanıp, kötülüğün teşvik edildiği böyle bir dönemde, Alemlerin Rabbi, Rabbimiz, Cebrail vasıtasıyla Efendiler Efendisi Hz. Muhammed’e “Oku” dedi. Hz. Muhammed Mustafa (sav) olayı şöyle anlatır: "Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra 'Oku!' dedi. Ben yine, 'Okuma bilmem' dedim. Beni tekrar kollarımn arasına aldı, kuvvetle sıktı ve 'Oku!' diye tekrar etti. Ben yine 'Okuma bilmem' dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: 'Yaratan Rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir."[1] O (sav) okudu karanlıklar dağıldı ve kainat aydınlandı. O (sav) okudu her şey gerçek kıymetini buldu. O (sav) okudu insanlık yeniden insanlığının bilincine vardı... Yukarıda da belirtiğimiz gibi sırtlanları yırtıcılıkta geçmiş olan insanlık, O’nu (sav) Nur iklimini soluyunca karıncayı ezmekten titrer hale gelmişti... Nitekim bir gün bir sahabi, Allah Resûlü’nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait kız çocuklarının dramını anlatan şu hadiseyi söylemişti: “Yâ Resûlallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine, ‘Bunu giydir, dayısına götüreceğim.’ dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu bilirdi. Ciğerpâresi, evlâdı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme hak ve salâhiyeti yoktu. Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp gözyaşı dökmekti.) Hanımım dediğimi yaptı. Çocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da: ‘Babacığım üzerin tozlandı.’ deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.” Adam bunu anlatırken Allah Resûlü ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi: “Be adam, Resûlullah’ı hüzün içinde bıraktın!” deyince, Efendimiz, adama: “Bir daha anlat!” dedi. Adam hâdiseyi bir kere daha anlattı. İki Cihan Serveri’nin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu. Allah Resûlü hâdiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu: “İşte siz İslâm’dan evvel böyleydiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslâm’ın size kazandırdığı insanlığı bir kere daha hatırlamış olasınız!”[2] Evet, O (sav) okudu kız çocukları diri diri gömülmekten, bir eşya gibi alınıp satılmaktan kurtuldu... Konumuzun başına dönüp, şu soruyu soralım: “Biz O’nu (sav) ve O’nun (sav) getirdiği hakikati ne kadar okuyoruz?”
Devamı Gelecek...
Selam ve Dua ile...
İstifade edilen kanaklar:
- Buhârî, Bed'ü'I-vahy, 3; Müslim, İmân, 252
- İnsanlığın İftihar Tablosu Sonsuz Nur-1, Sayfa 44
Bu yazıya 4 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre