En çok gülen insanlar ağlayan insanlar değil miydi zaten?
Hani ortalığın tenhalaşmaya başladığı, günün karanlığa döndüğü o an var ya... İçinizin bir yerlerinde, bir sessizlik olur. Bir de, gece olunca o vakit. İşte bir karanlık çöker içine insanın... "Nasıl olur?" diye sorar kendine. Bazısı da nedenini örtbas etmeye, kendini avutmaya çalışır esasınca. Olduğundan, istediğinden ve görünmek istediğinden değil! Kısacası kendinden farklılaşır. O kocaman dünyasını, avucunun içi kadar küçücük yapıverir... Bazısı bir başkası için, bazısı yenik düştüğü hayatın cilvelerine...
Aslında bilindiği üzere yalnızlıktır bir diğer adı...Yalnız, yapayanlız, ıssız, kuytu, köşe, sessizlik çağrışımları kıpırdanır içinde. İçindeki çığlıkları örtbas etmeye çalışırken, bir o kadar da durgun su misali olursun. Fakat bir o kadar da içinde kopar fırtınalar... Şuan bir teselli de bulunabilir aslında; yalnız değildir kimse! Rabbi vardır! Sığınacak bir limanı, şefkat sağanağı; Rabbimiz!
Teselli değil halbuki, bu fani dünyada tek gerçektir O! Yalnızız diyorsak yalnızlığı isteyen bizleriz esasında. Göreceklerimizi görünmez ederiz, pes ederiz, yani kısaca yokuş aşağı salarız kendimizi bilinmeyen diyarlara... Neredeyse nasibimiz "ya kısmet" deriz! Bilinmezlikler içinde kayboluveririz... Ve bazı zaman da öyle bir iç çekeriz ki yaşanılanlara, hayata; alır götürür ruhumuz başka diyarlara... Öyle çaresiz anlar olur ki hayatta, üstesinden gelinemeyeceğini düşünürüz. Düşündükçe düşünür ve bir "of" daha çekeriz şu fani hayata.
Daha hayatın baharında, ruhun göçmüş çok uzaklara..."Toparlan!" deriz içimizden ama içimizdeki ses bize o kadar şeyler anlatır ki! Durmak bilmez meret... Süzülür gider, gittikçe ezer, ezdikçe de ezer... Geçmişimizi hep sorumlu tutarız yaşadıklarımızdan. Halbuki o zaman da verilen en doğru kararlar değil miydi onlar? "Neden şimdi bu sorgulama? Neden bu bilinmezlikleri tercih edişimiz?" deriz ve bir soru daha sorarız kendimize "Biz mi değiştik?" diye.
Derin bir iç geçirdikten sonra "Evet değiştik" deriz! Büyümeyi öğrendik, büyümekle beraber ne de çok şey öğrendik aslında düşe kalka... Eskiden en büyük derdimiz ya annemizin bize kızması, ya da mahalledeki çocuklarla oynarken bir yerimizi yaralayıp ağlamamızdı. Belki de kanadığında onun etkisinde kalıp bir daha onu yapmayacağım ve olmayacak diye söz verişimizdi kendimize. Ama çocukluğun en güzel yanı da nedir biliyormusun? Yaşanılanların bir kaç günden ibaret olmasıydı... Şimdi yaşanılan şeyleri bir ömre sığdırabilecek kadar büyük olduysak eğer, ben çocukluğumdan yanayım!
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre