Özgecan

Yıl 2015. Kalemimden kanlar, gözlerimden yine yaşlar akıyor. Ve alıyorum elime kalemimi duyulacağını sanarak haykırıyorum şiir renkli mürekkebe.

ÖZGECAN yazıyorum, tekrar yazıyorum ve tekrar... Bitmeyen bir ezgi gibi ılık, ölüm haberini alan biri gibi donuk yazıyor kalemim. Susuyorum kızamıyorum mürekkebe, biliyorum o bile acıyor halimize. Daha hiç dizi kanamamış bir gencin bunca soluksuz, bunca sessiz ve daha şimdiden kadersiz haline boynu bükük kalmayı o bile yakıştıramıyor bu millete.

Sessizliğimi bozar bir bakış atıyorum kağıdıma. Titrese de ellerim, korksa da bedenim ancak şunlar çıkabiliyor sessizliklerin içinden:"ARTIK HER KADIN BİR ÖZGECAN" Korkuyorum, bu kelimeleri yazdığım için utanıyorum. Çünkü biliyorum bu toplumun dayatmalarını, biliyorum iğneleyici tavırlarını. Fakat toparlanıyorum, silkelenip utandığım için kızıyorum kendime. Sus diyorum aklıma ve kalbimin ön gözünden çıkarıyorum tek vuruşluk tabancamı. Dakikalar, saatler geçiyor ama ben o tek vuruşluk tabancayı nerede kullanacağımı bulamıyorum.

Koşuyorum sokağa, halkın Özge Can'ı kucaklayan bağrına bakıyorum. Bir yanıklık var o bağırda, bir sineye çekilmişlik ve bu hayatta hep bir kenara bırakılmışlık. Alıyorum elime mikrofonu bölüyorum  çığlıkları. Bağırıyorum, kusuyorum onca kadının kanını. Elimdeki tabanca bile korkuyor kelimelerimden, haykırışlarımdan. Sanki bıraksam koşacak, Özge Can'ın katiline doğrulacak. Sınıyorum sabrımı ben de çekiyorum bağrıma acılarımı. Gözlerimden yaşlar akıyor, tabanca gözyaşlarına bulanıyor. Ve bir anda patlayıveriyor tabanca kuş misali hür ve inançla özgürlüklere, ÖZGECANlara koşuyor. Ardından gözü yaşlı kadınlar bıraksa da şunu hatırlatıyor  hıçkırıklarda anımsatarak:"SENİ UNUTMAYACAĞIZ ÖZGECAN"