Çanakkale Destanı’nı Yazanların Ruhu

Çanakkale Destanı’nı Yazanların Ruhu

“…Evet, “insan RUHUNU” yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Çok mükemmel komuta edilen ve cesaretle dövüşen Türk Ordusu’na karşı savaşıyoruz.”(1)

İngiliz General Sir Ian Hamilton

“Evet, insan RUHUNU yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece, bugün 1800 şarapnel attık. AYLARDAN beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan "Cenab-ı Allah’larından" ayırmak için başka ne yapılabilir!...” 

Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton Çanakkale Ruhu’ndan böyle bahsediyordu.

Yine Beşinci Osmanlı Ordusu Kumandanı Mareşal Liman Von Sanders şu cümlelerle Çanakkale Destanı’nı ifade etmiştir: “Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, TÜRK’LERLE omuz omuza savaşmaktır, diyebilirim.

Fakir insanlardı; buğday kırığından yapılmış çorba en önemli yemekleriydi; sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarda yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı “ASLANLAR gibi” savaşırlardı… Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece “ulvî bir vatan sevgisi” vardır. ÖLÜME, onlar kadar “gülümseyerek giden” bir millet ferdi daha göremedim” demiştir.(2)

Evet, kısacık iki alıntı da bile, üstelik “iki YABANCI” kumandan, Türklerin, Çanakkale’de “birlikte” aşk ile, umutla, Allah için, millet için, vatan için savaşanları çok güzel gözlemlemiş, o yiğitlerin “hakkını” vermiş… Hatta bizdeki “bazılarına” bir anlamda bu olayı algılama konusunda DERS vermişler…

Bu metanetin, bu fedakarlığın, bu gayretin, bu sabrın, ÖLÜME gülerek gitme .. duygusunun, inancının, ahlakının "İMANDAN" geldiğini de yine Hamilton görüp takdir etmiş…

Çanakkale Ruhu’nu anlamak için, “o ruhu” oluşturan “MANEVİ altyapıyı” anlamak, - modern tabirle - “içselleştirmek”, o manalarla hemhal olmak gerekir… Yoksa, Çanakkale Kahramanları “kahramanlığıyla” biz de “işlenmemiş halimizle” kalır, aradaki kurmayı istediğimiz bağı kurma başarısı gösteremeyiz.

Çanakkale, bende de ayrı bir yere sahiptir. Dedem, hamile babaannemi bırakıp gitmiş, bir daha dönmemiş 100 BİNLERCE şehidimiz gibi… Babaannem 25 li yaşlarda 3 çocuğuyla dul kalmış, amcamlar ve babam yetim. Babam, öyle yetim ki “babasını” hiç “görmemiş”…

O Destanı yazanların “hepsinden” Allah (cc) razı olsun… Gazilerden kaldı mı bilmiyorum. İyi ki bize bu destanı, bu vatanı miras bıraktılar…

Günümüze Gelirsek

Günümüzde, bazen umutsuzluğa kapılıyorum. Mesela, böyle bir savaş olduğunda, stadları dolduran 10 binlerce kişi o coşku kadar, o çaba kadar böylesi bir savaşta çarpışırlar mı?

Dizilere reyting yaptıran bizler, dizisiz kaç gün savaşırız?

Lüksümüzden kaç gün fedakarlık ederiz?

Nöbetleşe namaz kılar mıyız?

Kuran okur muyuz, rahattayken ne kadar okuyoruz ki?

Eve dönmemeyi kaç kişi göze alabilir?

Acun Bey’in yarışması da değil ki sonunda milyarlar kazanabilesin!

Şehitlik nedir, nasıl bir makamdır, ne kadar biliyoruz, inanıyoruz?

Gazilik nedir, sadece o güzel elbise mi, Gaziler Günü mü akla gelen?

Kaç gün Facebook kullanmasak durabiliriz?

Kaç gün Twitter kullanmasak durabiliriz?

Telefonu seri şekilde kullanan parmaklarımız, kaç gün silah kullanabilir?

Oruçta nazlanan biz, kaç gün zoraki orucu göze alabilir?

Kirlenen ruhumuzu temizleyebilmek temennisiyle…


(1) http://www.anadolujet.com/aj-tr/anadolujet-magazin/2012/mart/makaleler/canakkale-icin-ne-dediler.aspx

(2) Mehmed Niyazi Çanakkale Mahşeri, Ötüken Yayınları