Sanki birkaç sene ilerleyip üç beş sene geri gidiyordum herkesin yol aldığını düşündüğüm bu günlerde. Günlerle ifade edilebilen ömür dilimim içindeki yılların yanlış yola sapmasını nasıl hissediyordum hiç düşünmemiştim. Düşüneceğim her anımda mecburi gereksizliklerimi yaşamak zorunda kalıyordum ve kendimi görmekten uzaklaşan bir adam oluyordum herkes gibi yaşama adına. Kendimi yok etme çabasıyla istemeden yaşlanan biri olmaktan ne kadar nefret etsem de otuzlu yaşlarımı hızla kullanıyordum. Kullanıyordum, çünkü istemeden yaptığım bütün olguları bir an önce bitirmek istiyordum. Biter mi ya da ne zaman o güzel sona gelinirdi bilmiyordum ama umudumu besledikçe ruhumu aç bıraktığımın farkındaydım.
Sanırım kimileri için her ikisini de doyurmak imkansız olsa gerekti ki toplumsal yaklaşımlara göre bu durumun yani doyuma ulaşmanın tek yolu şükür inancından geçiyordu. Toyluk zamanlarında acemice inançsızlık furyasına katılan biri olarak hala çift taraflı doyuma ulaşamamak beni toyluğumdan kurtulamadım mı sorusuna yöneltiyordu. Doğrunun çelikten kutular içerisinde olduğunu bilen birisi olarak neden hala arada kalıyordum? Her güven kaynağım neden bana gelince geçirgen oluyordu? İnançlarım, her tutmak istediğimde sanki parmaklarımın arasından kayıp yok oluyordu.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre