Ben çok Başbakan tanıdım, bazılarıyla kahvehanelerde tanıştım, bazılarıyla da parkta, bahçede. Hepsi de vatanı bulunduğu dar boğazdan kurtarmanın yolunu biliyordu. Fakat kendilerine fırsat verilmediği için ellerinden bir şey gelmiyordu. Bir keresinde bir Başbakan'a sordum:"Ne işle uğraşıyorsunuz?" Dedi ki:"İşizim." Düşündüm, daha kendisine bir iş bulamayan nasıl olacakta vatanı düştüğü dar boğazdan kurtaracaktı.
Ben çok filozof tanıdım, hepsi de sözlerinin son derece anlamlı, hoş, ilim kokan, doğru olduğunu savunuyordu. Dinlediğim zaman anladım ki içleri boş tencereden ibaret. Tencere her insana güzel geliyordu, fakat içinde yemek olmayan tencereyi onaylamam mümkün değildi. İnsanların belki de ilimsiz kalması bu içi boş tencerelere gösterdikleri saygıydı.
Ben çok Mevlana tanıdım; iki rekat namaz kılan kendini Mevlana zannetmeye başlıyordu. Haddi aşıp dinimizi anlatan hocaları eleştirmeye kalkıyorlardı. Bir ayet söyledim; işine gelmediği için "her safsataya inanılmaz" diyordu, çünkü ayeti hadis zannediyordu, Kuran- ı Kerim'e uyan hadisleri de yalanlayacak kadar küçülüyordu. Çünkü zor geliyordu sahabelerin hayatı, imkansız geliyordu. İşine gelmediği için hadisleri yalanlıyordu, hatta Kuran-ı Kerim'i bir kere okumamıştı bile...
Velhasıl dostlarım, başbakanlar olsun, filozoflar olsun, Mevlanalar olsun, kibir bataklığına batmış insanlar görüyorum etrafımda. Facebook'ta dini yazılar paylaşınca Cennete girivereceğini zanneden zavallılar tanıdım. Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi birinci zumreyi teşkil eden adamları da tanıdım. Ama şunu söyleyeceğim, başbakanlar makamında güzeldir, filozoflar eserlerinde, Mevlanalar ise dini nasıl anlattıklarında saklıdır.
Size tavsiyem, kendiniz gibi olmanız. Siz neyseniz osunuz. Kendinizden fazlasını beklemeyin.
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre