Yürümeye başlamak... Yeni adım atan bir bebek gibi değil de, insanın hayatındaki çizgisinde yürümesi aslında bu. Sorumluluklar alıp kendi yolunu çizdiği macera dolu serüvenin başlangıcı... Daha doğrusu sonun tam olarak başlangıcı burası.
Farklı tenlere, duygulara, inançlara, düşüncelere sahip olduğumuz diğer insanların, kendi çizgisinde yürürken ortak saptıkları, daha doğrusu saptığımız bir yol var: Aşk. O ana kadar sokak aralarında oynadığımız maçlarda düşüp kanattığımız yaralarımız, çocuk aklıyla isteyip alamadığımız oyuncaklarımız, okulda hoşlandığımız arkadaşlarımız, hiç kimseyi kandıramadığımız yalanlarımız varken; tüm bunları bir olaya bağlayıp sıyrıldığımız, köşe başlarında dilendiğimiz o yola sapıyoruz hepimiz. Öyle ya; biz insanlar nerde çok düşersek oraya bağlanıp kalıyoruz işte.
Gururun, şerefin yok sayılabileceği, kendimizi mutlu olduk diye kandırabileceğimiz arap saçına dönmüş bu yoldan yara almadan çıkamazsınız. Neden mi? Çünkü siz tüm doğruları yapsanız bile karşınızda yanlış yapacak kişiyi seçersiniz. O kadar çok alışırsınız ki karşınızdaki insana hatayı yapan siz olsanız bile onu arar durursunuz. Dönmem dediklerinize döner, yapmam dediklerinizi yaparsınız. Yani sizin çizdiğiniz bu yolda hayatın karıştığı tek yol ayrımında yolunuzu şaşırırsınız. Düşersiniz elbet bu yola, sonra sizi düşürürler; kalkıp devam edersiniz karakterinizi, kişiliğinizi düşürürler. Sonunda düştüğünüz bu yolda payınıza düştüğü kadar ilerleyebilirsiniz.
Dürüst olmak gerekiyor aslında: bu yolda başlangıçta aldığınız hiçbir şey sonunda yanınızda olmayacak. Gururunuzdan eser kalmayacak geriye. Şerefiniz ise bir köşede kıstırılmış şekilde devam edecek belki de. Bunca acıya, bunca kaybedişe değebilecek ne yapmış olabilir ki bu yol? Neler kazandırabilir ki insana? Hep merak denilen illete yenik düşüp girdiğimiz bu yolda hangi vazgeçişlerimizin karşılığını tam olarak aldık ki? Aşk dediğimiz olay hangi sorunun cevabını tatmin edecek şekilde verir acaba?
Yürüdüğünüz yol kayıp giderken her saniye ayaklarınızın altından, pişman olup dönmenin vaktinin geçtiğini göreceksiniz. Göreceksiniz sokaklarda gazozuna oynadığınız maçların sonunda kanayan yaralarımızın ne denli acısız olduğunu. Ve evet göreceksiniz aşk denilen bu yolun saklambaç oynayan biz çocukları nasıl sobelediğini. Vakit geçti; ne maç yaptığımız kale taşları yerinde ne de saklambaç oynarken saklandığımız köşe bucaklar...
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre