Karanlık, aydınlığın üstüne astar gibi çekildikten sonra, patlayan dikişler misali aralanan gökyüzü, yıldızlardan taç yapıyor üstündeki beyaz salıncağa. Ay’a bakıp da bu haline kelam eden az. Ondan hikâye bekleyen çocuklar da… Çocuk kalmak yeterince zorken, gökyüzünü farkına varmak ayrı meziyet tabii. Meşguliyetlerimizin yarattığı sarsıntıyla düşürdüğümüzde elimizdeki son oyuncağı, yerlere savrulan şey çocukluğumuz oluyor aslında. Meşgulleştikçe, hızlandırma düğmesine basılmış kaset gibi bir hal alıyor hayatımız, hızlandıkça daha fazla çarpıyoruz bir yerlere. Bunca çarpılmışlığa rağmen birbirimize dokunmadan geçip gidebiliyoruz. Benim de zamanında dokunmadığım, şimdi anısına uzandığım kişiler var. Olaylarla bütünleşen, hafızamın kuvvetiyle filtrelenen... İçimde temas ettiği yerden çıkmaya yeltendiğinde oradan birkaç kelime sökerek giden… Bıraktığı boşluklar ise şimdi hüzün yamalı. Mantığımın yanından geçenler var ki onlar daha şanslılar. Kalbim esip gürleyememiş onlara. Benliğimi gıdıklayan herkes kendisini bana her hatırlattığında yüzüme bir daha gülümseme çiziyor. Bazen bir kahkaha olup büyüyor bu gülümseme, bazen de sudaki mürekkep olup dağılıyor.
Ve yine an geliyor, burnumda o koku… Nereden tanıdık bana? İçime çektiğimde geri çıkmasın diye nefesimi tutacakmışçasına özlem dolu. Nefesimi geri vermek zorunda kaldığım zaman kadar aciz kılıcı. Etrafımdaki tüm yabancı suratları görünmez kılan, geride sadece beni, Galata Kulesini ve o tarifsiz güven duygusunu bırakan bu esintiyi alsam da kutularda saklasam. Arkadaş olduğum yollara serpsem azar azar. Samimiyetsiz suratların dikenleri hırkama takıldığında, bu esintiden bir el yapsam da beni takıldığım yerden kurtarsa. Karşılaşılan her şeyde bir tanıdıklık bulma çabası azalır mı o vakit? O vakit… O vakit öyle bir takvim hali ki o sıralar, hayalleri yıldızlara ulaşanın elleri yanıyor. Beyaz salıncak bir hikâyeye kolları sıvıyor. Bir çocuk oturmuş, onu dinliyor. Bir insanı yine meşguliyetlikleri sallıyor. Bir diğeri “sevgileri yarınlara bırakıyor”. En sonunda ben ise oturup bunları yazıyorum. Koku uçup gidiyor.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre