Kelimeler birikmiş yine. Kalemim sağolsun birkaçını serbest bırakmaya niyetlenmiş olmasa iyice sıkıştıracağım onları içerilere. Havası alınmış torbalara doldurup rafların en arkalarına saklayacağım.
Denizi görüyorum işte son birkaç gündür. Ben ki gökyüzü insanı... Biz farklıyızdır çünkü. Kaçıp kaçıp deniz kenarına gelip acısını yaşayanlar anlayamaz benim bulutlara nasıl sarıldığımı.
Açıkçası hiç de anlaşamayız sanmıştım, denizi hafife almıştım. Ah dostum, affet, benim acizliğim, o ihtişamı bilmiyordum ki. Her damlasında binlerce şükür barındırdığını bilmiyordum. Ama sen bilirsin beni, ufacık şeylere bile taşıyabileceklerinden fazla anlam yüklemeye çalışan bir şaşkından başka neyimdir ki? Belki gülüyorsundur, bu kadar duygusallığa gerek yok saçmalama diyorsundur ama bize de böyle öğrettiler acımızı yaşamayı.
Yavan geleceğini sanmıştım ya denizin, değilmiş. Benim gökyüzüm kadar uçsuz bucaksızmış o da. Sadece uzağım hala ne kadar yakınına gelsem de. Çünkü kendimi her dışarı atışımda sığınırdım ben gökyüzüne. Nefesim daralırken, etrafı ağır bir benciliyet kaplamışken sığınırdım. Hep de çekiverirdi beni yamacına. O hep muhtaç olduğum şeyi yapar, okşardı başımı. Fakat, deniz zor, deniz ürkütücü. Sanki yabancıyı kabul etmem der gibi. Ben de yabancıyım, biliyorum. Denize çıkmaz sokakları benim memleketimin. O deniz samimiyetini okudum ben sadece, hiç hissetmedim. İlgisizliğimi farkedince o da sevmedi tabii beni. Ama sonuçta umut nefretten bile güçlü bir duygu değil mi? Son sürat takılırım bende o zaman umudun peşine, belki deniz de sever beni, benim onu sevdiğim gibi.
Dünya telaşı sardı bir süredir aklımı, ruhumu. O sırada sürekli erteledim yazmayı. Daha sonra, neyse artık diye diye dökülmek isteyen kelimeleri öyle acımasızca sıkmışım ki avuçlarımda, parça parça olmuşlar. Denizi görünce hissettim işte bende acıyı. Yazmaya itti beni. Belki sırf bu yüzden böyle sevdim.
Parmaklarımı gevşetmeyi akıl edince gördüm aralarından sızan yalnızlığı. Kimi yerde kurumuş hatta. Kim bilir ne uzun süredir iyileşmeye çalışıyor kesikler. Yazdıkça iyileşen yalnızlık sızdıran kesikler...
Avucumu açar açmaz yere düşen hecelerin sesi çınlattı kaldırım taşlarını. Toplamaya çalıştıkça daha çok kestiler, daha derin. Akacak yalnızlık varsa demek ki.
Alabildiklerimi de birleştiremedim zaten, onlarca hece birleşip anlamlı bir cümle oluşturamadı. O yüzden böyle yavan yazdıklarım.
Benim sığınağım gökyüzüm alışkanlık yapmış bu hüzün dolu hissiyata. Öyle ki fark edememişim bile yıpranmışlığı. Yazmanın iyileştirdiğini unutmuşum bir süreliğine, yazık. Deniz 'eyvah' dedirtmese kesikler daha da derinleşecekti belki, sonra da cümleler daha bir aç kalacaktı. Belki de kendime gelmesem yitecek, yazmasam ağlayacaktım.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre