Gitsem Mesela

Çalınan gülümsemelerim vardı benim. Mesela küçükken sokakta düşüp tek başıma ağladığım zamanlarda arkadaşlarım çalmıştı, hevesle beklediğim doğum günlerimi asla kutlamayan babam çalmıştı. Başka onlarca yabancı vardı hatta acımasızca mutluluğumu söküp atan, ama korkudan söyleyememiştim ben onları. Bir babanın yaptığının yanında ne önemleri kalırdı ki zaten.

Şimdi ben defolup gitsem şehrinizden, asla yanından ayrılmam dediklerimi bile umursamadığım elbise dolabımın raflarına yerleştirsem. Üzerime en sevdiğim siyah pantolonumu ve siyah uzun gömleğimi giysem. Beni hep içinde görmeye alıştığınız çiçekli eteklerimi yerlere atsam mesela. Sarı bluzumun püsküllerini kessem. Şirin babetlerimi keçeli kalemlerle boyayıp kullanılamaz hâle getirsem. Ders çalışırken lazım olur diye bir türlü atmadığım not kağıtlarımı bir bir defterlerimin arasından çıkarıp yerlere atsam hatta.

Sonra ben gittiğimde rolünüz gereğince telaşlanan siz ortalığın bu hâline şaşırsanız. Düzen takıntısı olan kızımız neden böyle bir şey yapmış diye merak etseniz. Hatta buraları kim toplayacak diye sinirlenseniz. Evet, merak etseniz, sinirlenseniz ama asla endişelenmeseniz. Ben de amacıma ulaşmış olsam. Siz dağınıklığın arasında parça parça dağılmış olan gururumu hiç fark etmeseniz. Eteklerimin kenarlarını süsleyen hayal kırıklıklarımdan bihaber, gelişigüzel bir kenarından tutup çöpe atıverseniz. Fazlalığı sevmezsiniz siz, beni de bir türlü sevemediniz.

O çok severek aldığım sarı bluzumun yırtık pırtık olması hiç dikkatinizi çekmese mesela. Zaten yıllarca kırgınlığımı bile anlamayan sizden bu yüceliği beklemek ahmaklığımı çok daha takdire değer bir seviyeye çıkartmaz mı? Ya da kelimelerinizle bilenmiş bıçaklarınızı savurarak gururuma ilk darbenizi attığınız gün üzerimde o bluzun olduğunun aklınızda kalması ne kadar da mucizevi olurdu değil mi?

Ben şimdi en sevdiğim renkten kıyafetlerin içinde, hiçbir plan yapmadan sadece çekip giderken siz yandaşlarınızla toplanıp "İyi bilirdik" diye gülüşseniz. Maskelerimi kilitlediğim kutuyu bulduğunuzda ben otobüs biletimi alıyor olsam. Sonra sizden yaka paça kurtardığım birkaç tebessümü sayfaları arasında sakladığım defterimi bulduğunuzda da otobüse binsem. Siz buruşuk tebessümlerime anlam veremezken ben de otobüsün nereye gittiğini umursamıyor olsam.

Aradan saatler geçse, muavin beni uyandırıp mola verdiklerini söylerken siz de artık neredeyse tüm ıvır zıvırımı poşetlere doldurmuş sizi ne kadar yorduğumdan şikayet ediyor olsanız. Ben bulanan mideme belki iyi gelir umuduyla aldığım limonatanın parasını öderken siz çorap çekmecemi açsanız. Çorapların içlerinin dolu olduğunu ve dokununca ellerinizi kestiğini fark etmeniz çok da uzun sürmese. Ama benim onları o şekilde giydiğimi hiç düşünmeseniz. Bir an önce kurtulma isteğiyle onları da ayrı poşetlere koyarken içlerindeki hayal kırıklıklarıyla sindirilmiş umutlarım size boynu bükük baksa, siz fark etmeseniz, ben de bu arada biten limonata şişesini çöpe atsam. Hatta benim çorap içlerine saklamak gibi ilginç bir karar verdiğim, bir zamanların en önemli duygusu olduğuna inandığım umutlarımın üstlerine basarak yaşadığım fikri aklınızın ucuna bile gelmese. Onları her gün tekrar tekrar öldürmeye çalışmam sizi hiç korkutmasa. Ben üşüdüğümü fark edip çantamdaki siyah kaşmir hırkama uzanırken, saklı umutlarımın gizliden gizliye sizi yaraladığını bilmenin suçluluk duygusuyla sarsılsam. Sonra bunun için belki ellinci kez ahmak olduğumu hatırlatsam kendime. Hatırlatıp dursam da, benden sayısız güzellik çalsanız da, ben yine endişelensem sizin için. İçimde küçük taneler hâlinde bile olsa kalan, o her şeyi kendine dert edinen tarafımı yine sizin için seferber etsem ama yine de gitsem.

Bu sefer temelli gitsem mesela.

Canımı acıtamayacağınız, tuzlu ellerinizi yaralarıma bastıramayacağınız kadar uzağa kaçsam.

Kaçmak korkaklıksa, korkak olsam, hem de sonuna kadar, bu da umurumda olmasa.

Harekete geçen otobüsümü fark edip koşturarak koltuğuma yerleşirken buz kesen ellerimi de ceplerime sokuştursam. Beni seven birkaç güzel insanın minnettarlığını da bu hırkamın ceplerine sakladığım için şükretsem. Eğer onlar olmasa ellerimin içlerinde ısınamayacaklarını bilerek bir gülümseme kondursam yüzüme. Ve bu sefer o gülümsemeyi acımasızca koparmasam.

Gitsem öylece.