Bir parça mutluluk, biraz gurbet, bir tutam vuslat ve birçok gönül dolusu tepeleme samimiyet getirdi bizi bir araya. Önceleri sessizlik ve sükûttan doğan ikrar hâkimken etrafta, birdenbire Kız Kulesi'ne gitti aklımız. Masal oldu Çengel Köy ve hangi yakası daha afili tartışmalarına girer olduk Şehr-i Aşk’ın. Girdik girmesine de iki yakasını bir araya getiremedik güzelim İstanbul’un. Kamyon arkasına yazıldık bazen. “Unutursam seni boğazım kurusun”:) Kurusun be… Varsın kuruyan boğazın olsun. Yorgun musun, ağırlaştı mı yükün omzunda günbegün? O zaman, o zaman sende İstanbul’sun.
Her vapura binişimizde, martılara simit attıran insafımızdı bizi aynı yolda yürüten. Kalem kâğıttan nefret ettirene öylesine yazdıran, satır aralarına güzel dostluklar sığdıran… Kimse nokta koymamıştı giderken, bu bir veda değildi elbet. Çünkü herkes sonun değil sonsuzun peşindeydi. Üç nokta hepimizi anlatmaya yetmez miydi, yeterdi farzet. Benim bir yazarçizer hikâyem var naçizane. Dinlemek isteyen çeksin taburesini. İncesaz eşliğinde yarım yamalak cümleler kurayım “çaysız olmaz” diyenlere. Hayhay! Herkese benden birer çay...
İçimde nefret besledim ben yıllarca. Bırakın insanlara gülmeyi, kendimi bile sevmezdim. Sanki dünya üzerinde yapılan bütün hatalar benim, bütün kötülükler bana ait. Çok kıskanırdım bu yüzden annemi. Her gördüğüne güler, bir de üstüne üstlük tanımasa da selam verirdi. “Her insan kırk kapılı bir saraydır” derdi. Sarayların en ihtişamlısına lâyık anneler, annelerimiz… O zaman bile “ben kesin tek kapılı bir gecekonduyum” derdim. Öyle bir boşluktu ki bu; ya öleceksin ya uyuyacaksın bir ömür boyu. Nazım Hikmet tercüman olur duygularıma: “uyumak şimdi, uyanmak yüzyıl sonra”.
İşte ben bu boşlukta yazmayı sevdim. Kalemi sevdim. Kendime her gün bembeyaz bir sayfa açmayı sevdim. Satır aralarına koydum cahil cesaretimi, düştüğüm yerden kalkmayı öğrendim. Sonra bir ip uzandı avucumun içine. Bir yardım eli değdi başlığını koymaya cesaret edemediğim şiirlerime. Başta her şey öylesineydi, kabul. Ama sonra herkes yazsın istedim. Herkes bu boşluktan kurtulsun ve yazarak mutlu olsundu. Dedim ya sonun değil sonsuzun, güzel bir hayatın değil güzel bir ölümün peşine düşmüştük. Yolcu değil yol olmak için sarf edilen çabalar insafımızın önüne geçmiş, biz de kitap heyecanımız yüzünden martılarla beraber kanat çırpar olmuştuk. Evet, yanlış duymadınız. Bizim kâğıda düşen cemrelerimiz vardı, toprağa düşer gibi baharın gelişini kutladığımız. Tomurcuklanan çiçeklerin kokusuyla tüllendi umutlarım, umutlarımız. Buğulanmış camlara yazı yazmak yerine, aldık elimize kalemi yağmurlu günlerde. “Bak! Yine yağmur yağıyor kurumuş gönlüme” Yağmuru da çamuru da, yolu da sırılsıklam olmuş yolcuyu da sevdaya dâhil ettik. Sadece ayrılıklar sevdaya dahi değildi, bunu öğrendik.
Biz şiiri sokakta sevdik. Sokak çocuklarıyla aynı kaderi paylaşan, sahip çıkılmayan… Kimi zaman özgür fakat yalnız satırları taş duvarlara, merdiven altlarına, arnavut kaldırımlı taş sokaklara yazanlar da sevdaya dâhildi. Dâhil ettik etmesine de, özgürlüğümüz yalnızlığımızdan mıydı? Atilla İlhan’ın dediği gibi: “Tek başına özgürlük ne işe yarayacak(…)/ Özgürlük mutlaka paylaşılacak”tı. Bir kuşun kanadındaydı özgürlük ve kuşlar uçtuğu için hayat kısaydı.
Bitti mi çaylar? Bakıyorum da şeker atmayı da unutmuşsunuz, anlattıklarım tadını vermiş galiba. Olsun, üç beyazdan uzak durmalı, zirâ. Çaylar bitti de benim hikâyem bitmek bilmedi.Durun durun az kaldı:) Sigaradan nefret ettiğim kadar çok sevdim sigara edebiyatını. İçmeyen yapamazdı, yazamazdı dumanı tüten afili cümleler. Okudukça yanar, yandıkça kül olurdum, derbeder…
“Öylece çekip gitmeseydin keşke
Çay olurdum ben sana
Sen de bana sigara…
Ne de güzel giderdik beraber”
Rasim Kalyoncu
Turgut Uyar'ın sularında yüzme vakti..."Göğe bakarken çarpıştık biz. Elimizden kitaplar düştü. Kitaplardan şiirler, hikâyeler,hayatlar ve tecrübeler düştü. Şimdi şiirleri üç kere anıları bir kere öpüp başıma koyma zamanı. Durmayın göğe bakalım, burası göğe bakma durağı."
Bu yazıya 12 yorum yapıldı.
Yüreğine sağlık, sonuna ayrı bir bayıldım :)
"Elimizden kitaplar düştü. Kitaplardan şiirler, hikayeler, hayatlar ve tecrübeler düştü. "
Gurbet oluyor insana memleketi bile. Şiire gönül verirken. Unutulan benliğin, derdine düştüğümüz sevdanın hesapsız savunucusu olurken; gönlümüze engel olacaklara iyi bir hatırlatma olmuş.
Bir vapur daha geçer mi acep? Ya da martılar artık bizim simitlerimize dokunur mu dersiniz? Şehr-i Aşk'a ait ne aşklar vardır, yazılmayı bekleyen. Gecesi de gündüzü gibi gündüzü de gecesi kadar hasret kaldığım... Sokaklarında tarih kokarken şiire sevdalı olmamak elde mi?
Dost sanıp, ulu orta sürdüğümüz çay tepsilerinin tadına doyamadık. Oysa hep kız kulesini anlatırdık ama dostun vefasızlığı yüzünden kim bilir nasıl sarsıldık...
Fakat olsun, yine de buna şükür, hakikati anlatan bu kadar güzel kalemler olduktan sonra; yaşanılan güzel günler unutulmayacak, ve Şehr-i Aşk'a olan duygular yazılmaya devam edecektir...
Tekrardan kaleminize sağlık hocam. Kırılmasın kaleminiz...
Saygı ve Selamlarımla...
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre